Dilhâne Şubat 2019 şubat2019 | Page 46

Diyar-ı Uzlet Arslan Karadayı Bazen mekandan, bazen zamandan gayrı… Asıl yerin bahçesi dünya sakinleri içerisinde aşıklar, şairler, mimarlar ve dahi ozanlar bitiverdi topraktan. “iyileşmek için önce hasta olmak gerek” diyen bir Mevlana(k.s) misal. “Yunus öldü deyu sela verirler. Ölen beden imiş, aşıklar ölmez.” diyen Yunus(k.s) hani. “Taş olsam yandım idi. Toprak oldum da dayandım.” dedi hemen şuracıkta Aşık Veysel. Bunca aşık, ozan, mecnun… Bu sözleri söylerken ve dahi ruhlarının her zerresi alev alırken, tutuşurken… Zalim ehli ihtirası kendisine azık etmekle iştigaldi her hâl. Bunca delil aşikâr şurada dururken, boyunlarından zincirlenen bedenlerin ruhlarında mı bela yoksa dik durmak lanetiyle azıcık inme uzvu mahrum edilmiş burunlar mı bahtsız? Nasırlı eller ne kadar hamd etse az mıydı şu burunların durumunu görünce? Sahi Yaman Dede neden bu kadar dertliydi? Çekilip de bir kenara ekmeği hısım elinden suyu babasının güvenli kurnasından içiverseydi, ne olurdu? Ne vardı bunca çile çekmeye, yanmaya? Koca kırk iki yıl kendisini sır edip hikmetlenmeye dururken felekler duyup da çıldırmamış mıydı?