Dilhâne Şubat 2019 şubat2019 | Page 36

Ayasofya’da İlk Namaz Şeyma Öztürk Bu ne güzellik bu ne ihtişam diye düşündüm. Gerçekten boşuna mücadele etmemişler. Ben de olsam buraya sahip olmak için elimden gelenin fazlasını yapardım. Fatih sultan nerede namaza durmuştu acaba? O mübarek alınları nereye değmişti? Bunu bilmeyi öyle isterdim ki. Dedemle namazımızı eda ettik. Camii cemaatiyle cumalaştıktan sonra bir süre oturduk bahçesinde. Kuşların sesleri benim yüreğimde şakıyan kuşların şarkısına benziyordu. Yüzümü bir tebessüm kapladı. Dedem hayırdır evlat diye sordu. Hiç dedim hiç dede. Alnıma bir öpücük kondurdu. İşte o an tüm günahlardan arınmışımda haberim yokmuş. Zaman zamansızlığın koynunda soluklanırken ne kadar yaşlandığımı fark ettim. Yaşlanmak… Bir yaş daha büyümek mi yaşamın sırrına ermek miydi hiç bilemedim. Dedemi çoktan kaybetmiş, babamı dahi uğurlamıştım gerçek zamana. Bir ben kalmıştım bu diyarda. Ayasofya uzun zamandır tadilattaydı. Gidip bir namaz kılıp inşirah duymak nasip olmuyordu bir türlü. Ben gidip geliyordum. Dönüp duruyordum lakin o yazı kalkmıyordu. Sahi ne yapıyorlardı içerde? Ne yapıyorlardı da bitmiyordu? Dedemin sevda kalemiyle yüreğime yazdığı Ayasofya işte oradaydı ama ne dokunabiliyor ne yaklaşabiliyorduk. Dedem aman oğlum demiş aman emanete hıyanet edilmesine izin verme vermeyelim. Bu bana yadigâr bırakılmış bir vasiyetti adeta. Ben Ayasofya’nın yetim kalmasına nasıl izin verirdim nasıl yapardım bunu. Tekrar gittim vardım yanına. Yine ilk durağım Sultan Ahmed’in türbesiydi. Zamandan biriktirdiğimiz anıları tekrar ana dönüştürme çabasıydı bendeki. Gittim vardım bir öğle vakti, vardım lakin müezzin susturulmuştu. Sadece Sultan Ahmed Camii’inden o mübarek ses işitiyordu. Müezzin yükselttikçe sesini Ayasofya kulak kabartmış gözlerinde yaşlarla dinliyordu.