Tembelliğe ve rahata alışan bir insanın tekrardan gayretle
çalışmaya başlaması ve meşakkate alışması çok zordur. Bugün sıcacık
evlerinde, „boş vakitlerini rahat koltuklarında TV karşısında geçiren
müslümanlar, elbette başka milletlerin icraatlerine ve icatlarına
hayranlıkla bakmaktan başka bir şey yapabilecek değildirler“. Kur’an-ı
Kerim’de ALLAH, geceyi bir dinlenme, gündüzü ise çalışma vasıtası
olarak tesis ettiğini bildirmekte iken, bugün bizler gece yarılarına kadar
TV başında, öğleye kadar da battaniye altında geçirmekteyiz.
”İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.”
“İki günü eşit olan aldanmıştır.”
”Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin.”
gibi naslarla, çalışkanlığa ve boş durmamaya teşvik eden bir dinin
mensupları olarak, boş durmak ya da vaktimizi malayani işlerde zayi
etmek bize yakışmaz.
Kanaatle tenperverliği, tevekkülle, tembelliği birbirine karıştırmak
Müslümanların tembelliğe ve rahata alışmış olduklarının en büyük
faturası, müslüman devletlerin içinde bulundukları içler acısı
durumdur. Kanaatle tenperverliği, tevekkülle, tembelliği birbirine
karıştıran, ve İla-yı Kelimetullah’ın maddeten terakkiye mutavakkıf
olduğunu bilmeyen müslümanlar, islam aleminin gerilemesine neden
olmuşlardır ve olmaktadırlar. Bediüzzaman hz. bunu şöyle birkaç cümle
ile özetlemiştir:
“Tertib-i mukaddematta tefviz tenbelliktir, terettüb-ü neticede
tevekküldür.”
“Semere-i sa’yine, kısmetine rıza göstermek kanaattir. Meyl-i sa’yi
kuvvetlendirir.”
“Mevcuda iktifa etmek dun-u himmetliktir.”
49