Dilhâne Mayıs Sayısı MAYIS Sayısı (1) | Page 44

Osman amcanın eşeği ve ilham! Naif Karabatak Cüneyt Arkın beni görse kesinlikle kıskanırdı, belki de hasedinden çatır çatır çatlardı. Zira öyle bir ata.. pardon eşeğe binişim vardı ki, dörtnala dıgıdık dıgıdık gidiyordum. Henüz 9-10 yaşlarındaydım. Okulun tatil olduğu bir gün olmalı ki, sokakta haylazlık ediyorduk. Nereden aklıma geldiyse geldi, aile dostumuz olan Osman amcanın eşeğine binmek aklıma geldi. Osman amcalar evimize yakın bir yerde otururlardı. Evlerinin hemen önündeki tarlada bostan yaparak geçinirlerdi. Osman amcanın eşeğiyle gezme fikri güzeldi ama bunun için Osman amcayı ikna etmek gerekiyordu, bu da çok kolay değildi. Kolay tarafı Osman amcanın beni sevdiğiydi. Ee sevgiyi sömüren ilk kişi ben değilim ya… Osman amcanın evine gittim. Bahçede kasalara domates, salatalık, patlıcan gibi sebzeleri diziyor, eşi Halide abla da kendisine yardım ediyordu. “Osman amca…” dedim. Başındaki kasketi hafifçe kaldırarak bana baktı ve “Buyur Naif’im” dedi en babacan haliyle. Allah rahmet eylesin kendisi de eşi de çok iyi insanlardı. “Babam eşeğinizi istedi” dedim. Benimki beyaz bir yalan değildi, kapkara bir yalandı, dümdük bir yalandı işte. Üstelik babamın eşekle işi olmaz, asla Osman amcanın eşeğini istemezdi: Bunun bir örneğine de hiç rastlanmamıştı. Adam bir memurdu ve haftanın beş günü daireye gider, iki günü de evde dinlenirdi. Ne bağı vardı, ne bostanı, ne de eşekle çekecek yükü. Ama Osman amca yalan mı, doğru mu diye hiç araştırmadı, sormadı, soruşturmadı. 44