Dilhâne Mayıs Sayısı MAYIS Sayısı (1) | Page 32

SAVAŞ: EŞİT OLMAYAN BİR DÜNYA Gülay SÜDA “Savaşı biliyorum evladım. Yalnız insanlar değil, atlar, cümle mahlukat, kurt, kuş, börtü böcek, kelebekler, arılar, ağaçlar, otlar, hava, su, su da kırıma uğruyor.” Yaşar Kemal Savaş, insanların icat ettiği, insanları ve tüm canlıları etkileyen aslında insanca olmayan bir eylemdir. Ne başı ne sonu belli , etkileri yıllarca hatta yüzyıllarca sürecek olan bir kısır döngünün ta kendisidir. Kazananın ne kazandığını ancak kendisinin bilebildiği kaybedenin kaybettiklerinin yerinin doldurulmasının imkansız olduğu gerçekten bir kazananın olduğu bile bilinmeyen bir felaketler zinciridir. II. Dünya Savaşı 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgali ile fiilen başlamış, ardından İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Japonya gibi devletlerin katılması ile savaş neredeyse dünyanın dörtte üçüne yayılmış ve 9 Ağustos 1945’te Amerika’nın Nagazaki üzerine attığı atom bombası ile sona ermiştir. Türkiye’nin bu savaşa katılması istenmiş ancak “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini benimsemiş olan Türkiye Cumhuriyeti toprak bütünlüğü tehdit edilmedikçe savaşa girmeyi reddetmiş, yapılan baskılara karşı koyarak fiilen bu savaşa katılmamayı başarmıştır. Ancak savaşa girilmese de, Türkiye bu yıllarda büyük sıkıntılara katlanmak durumunda kalmış, özellikle ekonomik açıdan son derece olumsuz bir tablo ortaya çıkmıştır. Türk yazarları, ülkeyi derinden etkileyen her siyasî ve sosyal olay gibi II. Dünya Savaşı’nı da edebiyat için bir malzeme olarak görmüşler ve bu tarihî dönemi sonraki nesillere aktarmayı kendilerine bir görev bilmişlerdir.(Uğurlu:1741) Nitekim Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı başından sonuna kadar bu iklim içerisinde geçmektedir. Huzur bir ağustos sabahı İkinci Dünya Savaşı’nın ilanının hemen hemen yirmi dört saat önce başlar ve yirmi dört saat kadar sonra dördüncü bölümde savaş ilan edilirken biter. 32