SAVAŞ: EŞİT OLMAYAN BİR DÜNYA
Gülay SÜDA
“Savaşı biliyorum evladım.
Yalnız insanlar değil,
atlar, cümle mahlukat, kurt, kuş, börtü böcek, kelebekler,
arılar, ağaçlar, otlar, hava, su, su da kırıma uğruyor.”
Yaşar Kemal
Savaş, insanların icat ettiği, insanları ve tüm canlıları etkileyen aslında
insanca olmayan bir eylemdir. Ne başı ne sonu belli , etkileri yıllarca
hatta yüzyıllarca sürecek olan bir kısır döngünün ta kendisidir.
Kazananın ne kazandığını ancak kendisinin bilebildiği kaybedenin
kaybettiklerinin yerinin doldurulmasının imkansız olduğu gerçekten bir
kazananın olduğu bile bilinmeyen bir felaketler zinciridir.
II. Dünya Savaşı 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgali ile fiilen
başlamış, ardından İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Japonya gibi
devletlerin katılması ile savaş neredeyse dünyanın dörtte üçüne
yayılmış ve 9 Ağustos 1945’te Amerika’nın Nagazaki üzerine attığı atom
bombası ile sona ermiştir. Türkiye’nin bu savaşa katılması istenmiş
ancak “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini benimsemiş olan Türkiye
Cumhuriyeti toprak bütünlüğü tehdit edilmedikçe savaşa girmeyi
reddetmiş, yapılan baskılara karşı koyarak fiilen bu savaşa katılmamayı
başarmıştır. Ancak savaşa girilmese de, Türkiye bu yıllarda büyük
sıkıntılara katlanmak durumunda kalmış, özellikle ekonomik açıdan son
derece olumsuz bir tablo ortaya çıkmıştır. Türk yazarları, ülkeyi derinden
etkileyen her siyasî ve sosyal olay gibi II. Dünya Savaşı’nı da edebiyat
için bir malzeme olarak görmüşler ve bu tarihî dönemi sonraki nesillere
aktarmayı kendilerine bir görev bilmişlerdir.(Uğurlu:1741)
Nitekim Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı başından sonuna kadar
bu iklim içerisinde geçmektedir. Huzur bir ağustos sabahı İkinci Dünya
Savaşı’nın ilanının hemen hemen yirmi dört saat önce başlar ve yirmi
dört saat kadar sonra dördüncü bölümde savaş ilan edilirken biter.
32