Dilhâne Mayıs Sayısı MAYIS Sayısı (1) | Page 15

Hayati İnanç ile Divan Edebiyatında arasındaki bağ nasıl oluştu ve bu bağı tarif edebilir misiniz? Çok genç yaşta yani 11-12 yaş aralığında beşinci ve altıncı sınıfın yaz tatillerinde Diyanet İşleri’nin üçerden altı ay olan Kur’an-ı Kerim kursuna gittim. Altı aylık bir eğitimden sonra gayet rahat bir şekilde Kur’an- Kerim’i yüzünden okumaya başlayınca o harflerle okumayı öğrenmenin yıllar süren çok zor bir faaliyet olduğuna dair yapılan bilgilendirmelerin yanlışlığını görmek beni sarstı. Bana niçin yalan söyleniyor diye de gücendim. Bu benim merakımı tahrik etti. Osmanlıca metinleri hem okumaya hem de okuduğumu olabildiğince anlamaya , işitsel ve görsel yönden kavramaya gayret ettim ve kelime zenginliği dikkatimi çekti. Örneğin; kütüphane Üzerinde düşünüyorum. İki kelime birleşmiş ve bir kelime olmuş. ‘’Kütüb’’ arapça bir kelime ve kitap sözcüğünün çoğulu, ‘’hane’’ ise farsça bir kelime ve ev demek ama bakıyoruz birleşimi ne arapça ne farsça bal gibi Türkçe. Böylelikle Türkçe’nin zenginliğini fark ettim ve hep bilenlerin sözlerine kulak astım, oldum olası merakım bu şekilde taze kaldı. Arapça ilim dili , Farsça sohbet dili ve Türkçe devlet dili veyahut Arapça’nın enbiya lisanı Farsça’nın evliya lisanı ve Türkçe’nin devlet lisanı olduklarını işittim. Bütün bunlar beni öğrenmeye teşvik etti ve bağlantı hasıl oldu. Büyük şairler tanımak nasip oldu. Baki, Nabi, Şeyh Galip gibi… Hayata bakış açınızı anlatan bir beyit söyleyebilir misiniz? Sunar bir câm-ı memlû bin tehî peymâneden sonra Döner vefk-i murâd üzre felek ammâ neden sonra Mezâkî Çok sevdiğim bir beyittir. Naziresi ise Sabitten’dir. Sunar bir câm-ı memlû bin tehî peymâneden sonra Felek ehl-i dili dil-şâd eder ammâ neden sonra 15