Hayati İnanç ile Divan Edebiyatında arasındaki bağ nasıl oluştu ve bu
bağı tarif edebilir misiniz?
Çok genç yaşta yani 11-12 yaş aralığında beşinci ve altıncı sınıfın yaz
tatillerinde Diyanet İşleri’nin üçerden altı ay olan Kur’an-ı Kerim kursuna
gittim. Altı aylık bir eğitimden sonra gayet rahat bir şekilde Kur’an-
Kerim’i yüzünden okumaya başlayınca o harflerle okumayı öğrenmenin
yıllar süren çok zor bir faaliyet olduğuna dair yapılan bilgilendirmelerin
yanlışlığını görmek beni sarstı. Bana niçin yalan söyleniyor diye de
gücendim. Bu benim merakımı tahrik etti. Osmanlıca metinleri hem
okumaya hem de okuduğumu olabildiğince anlamaya , işitsel ve görsel
yönden kavramaya gayret ettim ve kelime zenginliği dikkatimi çekti.
Örneğin; kütüphane Üzerinde düşünüyorum. İki kelime birleşmiş ve bir
kelime olmuş. ‘’Kütüb’’ arapça bir kelime ve kitap sözcüğünün çoğulu,
‘’hane’’ ise farsça bir kelime ve ev demek ama bakıyoruz birleşimi ne
arapça ne farsça bal gibi Türkçe. Böylelikle Türkçe’nin zenginliğini fark
ettim ve hep bilenlerin sözlerine kulak astım, oldum olası merakım bu
şekilde taze kaldı. Arapça ilim dili , Farsça sohbet dili ve Türkçe devlet
dili veyahut Arapça’nın enbiya lisanı Farsça’nın evliya lisanı ve
Türkçe’nin devlet lisanı olduklarını işittim.
Bütün bunlar beni öğrenmeye teşvik etti ve bağlantı hasıl oldu. Büyük
şairler tanımak nasip oldu.
Baki, Nabi, Şeyh Galip gibi…
Hayata bakış açınızı anlatan bir beyit söyleyebilir misiniz?
Sunar bir câm-ı memlû bin tehî peymâneden sonra
Döner vefk-i murâd üzre felek ammâ neden sonra
Mezâkî
Çok sevdiğim bir beyittir. Naziresi ise Sabitten’dir.
Sunar bir câm-ı memlû bin tehî peymâneden sonra
Felek ehl-i dili dil-şâd eder ammâ neden sonra
15