Dilhâne Eylül eylül | Page 61

Bay MÖ Yazı Faruk Yıldız “Senelerce ders kitaplarına baktığımda gelen o kusma hissine, mide kramplarına sebep olmanız, eğitim anlayışınızın bir parçası mıydı? “Biz okulu bitirdikten sonra bir çocuk büyüttünüz. Ona bakarken sebepsiz, hiç bilmediğiniz, içinizi yumuşatan bir hisse kapıldınız mı? (Evet ise bu sizin için çok sevindirici. “MERHAMET” nedir, artık biraz olsun biliyorsunuz.) … Senelerce sizden nefret ettiğimi, bir gün yakanıza yapışacağımı falan sandım. Fakat istemiyorum bunu. Ne bu dünyada ne de mahşerde… Çekeceğiniz zerre kadar sıkıntının, bende merhametten başka bir karşılığı yok. İtiraf etmeliyim ki hastalığınızı duyduğum günden beri iyi olmanız için dua ediyorum. Affetmek falan değil bu. Bunun için asla zorlamıyorum kendimi. Sanki yok hükmündesiniz benim için. Muhatabınız ben değilim sanki. Muhatabınız, on iki yaşında bir çocuk olabilir ancak! Dilerim sağlığınıza kavuşur ve bu dünyadan iflah olmuş bir ruhla ayrılırsınız. Bu arada yeni isminizi seneler önceki zevklerinize uygun seçmeye çalıştım. Umarım “yakıştığını” düşünürsünüz. Görüşmemek üzere Bay Mö. Bir daha, asla! “ Genç doktor bir solukta okudu mektubu. Kime yazıldığını adı gibi biliyordu. Ne de olsa Allah’ın her günü, kanser hastası bir profesör çıkıp gelmiyordu hastaneye. Dahası hastanın birkaç gün önce taburcu olduğu odanın numarasının 302 olduğuna emindi. İstese kolayca ona ulaşabilir, mektubu verebilirdi. Fakat devam eden tedavide, sonucunu bilmediği bir ilacı kullanmaya benzerdi bunu yapmak. O yüzden hemen vazgeçti bu fikirden. Onun yerine mektubu bırakan yazarın kim olduğunu bulmaya niyetlendi. Eline telefonunu aldı. Hemen bir internet sayfası açtı. Ne yazacağını, neyi arayacağını bilemedi önce. Ardından belki bir dergide falan yayınlanmıştır diye düşündü ve şöyle yazdı telefona: “BAY MÖ” 61