Dün-ya Yahut Dünyaya Bir Bakış
Yazı
Şeyma Öztürk
Bir kelimenin etimolojisini yaptığınızı hayal edin. Siz bilmem hangi
üniversitenin adının başında yaşadığı yılları ortadan kaldıracak meziyete sahip
unvanı olan bir üyesisiniz. Ağzınızdan çıkan her kelam vay be diye karşılanmakta.
Belagatınız bilgiyi satmadaki becerinizle bir numarasınız. Ve size bir kelime
verdiler etimolojisini yapmanız için: dünya… Baktınız ona ve acaba diye bir sual
belirdi zihninizde. Acaba? Acabanın ruh dünyanız da yarattığı derin sancının içine
sıkışıp kaldınız. Bir sancı bir sancı ki sussanız sustuğunuz yerden yakalayacak sizi.
Konuşsanız ömür boyu bir deli özgürlüğün mahkûmiyetine boyun eğeceksiniz.
Ardınıza yaslandınız. Gözlerinizi odanızın tavanına diktiniz. Bir kelimeye ihtiyaç
haiz oldu. Zihninizin gözlerinize vermiş olduğu kuvvetle çizdiniz tavana birer birer
harfleri. Düşünmenin engin zarafetine bıraktınız kendinizi. Sustukça zihninizin en
kavi toprakları yeşermeye başladı. Her şeyi düşündünüz. Her yakıştırmayı
yaptınız. Lakin bir tek şey gelmedi aklınıza. Asli olarak aklınıza gelmesi en lazım
gelen şeyi düşünmediniz. Bir kelimenin dahi çözümlenmesi için bizden olması
gerektiği. Bu kelime yabancı olabileceği kadar yabancıydı bize ve dahi bizden
olana. Dün-ya diye hecelemeye çalıştınız bu kelimeyi. Yüreğinize yara diye birer
birer harflerin sıraya girip bir anlam arayışına girdiğini unutan bir çocuk gibi
baktınız bu kelimeye. Bir hatırlamanın eşiğinde unuttuğunuz her şeyi
hatırlarcasına dizilmeye başladı kelimeler. Asli hedeften uzaklaştıkça uzaklaştınız.
Dün ya dün unutmuştum kırmızı atkımı otogarda…
Dün ya dün unutmuştum sevdiğim kadının gülüşünü bir çıkmaz sokakta…
Dün ya dün unutmuştum çocukların akıl almaz dünyasını…
Dün ya dün unutmuştum seni ve sana dair her şeyi…
Dün ya daha dün unutmuştum insan olmaya kadir olmamı sağlayacak en kavi
duyguları…
Dostluk bir kış akşamı üşüyor penceremin kenarında. İşte haykırıyor çocukluğum
kırmızı bisikletimin ardında.
50