Dilhâne Eylül eylül | Page 50

Dün-ya Yahut Dünyaya Bir Bakış Yazı Şeyma Öztürk Bir kelimenin etimolojisini yaptığınızı hayal edin. Siz bilmem hangi üniversitenin adının başında yaşadığı yılları ortadan kaldıracak meziyete sahip unvanı olan bir üyesisiniz. Ağzınızdan çıkan her kelam vay be diye karşılanmakta. Belagatınız bilgiyi satmadaki becerinizle bir numarasınız. Ve size bir kelime verdiler etimolojisini yapmanız için: dünya… Baktınız ona ve acaba diye bir sual belirdi zihninizde. Acaba? Acabanın ruh dünyanız da yarattığı derin sancının içine sıkışıp kaldınız. Bir sancı bir sancı ki sussanız sustuğunuz yerden yakalayacak sizi. Konuşsanız ömür boyu bir deli özgürlüğün mahkûmiyetine boyun eğeceksiniz. Ardınıza yaslandınız. Gözlerinizi odanızın tavanına diktiniz. Bir kelimeye ihtiyaç haiz oldu. Zihninizin gözlerinize vermiş olduğu kuvvetle çizdiniz tavana birer birer harfleri. Düşünmenin engin zarafetine bıraktınız kendinizi. Sustukça zihninizin en kavi toprakları yeşermeye başladı. Her şeyi düşündünüz. Her yakıştırmayı yaptınız. Lakin bir tek şey gelmedi aklınıza. Asli olarak aklınıza gelmesi en lazım gelen şeyi düşünmediniz. Bir kelimenin dahi çözümlenmesi için bizden olması gerektiği. Bu kelime yabancı olabileceği kadar yabancıydı bize ve dahi bizden olana. Dün-ya diye hecelemeye çalıştınız bu kelimeyi. Yüreğinize yara diye birer birer harflerin sıraya girip bir anlam arayışına girdiğini unutan bir çocuk gibi baktınız bu kelimeye. Bir hatırlamanın eşiğinde unuttuğunuz her şeyi hatırlarcasına dizilmeye başladı kelimeler. Asli hedeften uzaklaştıkça uzaklaştınız. Dün ya dün unutmuştum kırmızı atkımı otogarda… Dün ya dün unutmuştum sevdiğim kadının gülüşünü bir çıkmaz sokakta… Dün ya dün unutmuştum çocukların akıl almaz dünyasını… Dün ya dün unutmuştum seni ve sana dair her şeyi… Dün ya daha dün unutmuştum insan olmaya kadir olmamı sağlayacak en kavi duyguları… Dostluk bir kış akşamı üşüyor penceremin kenarında. İşte haykırıyor çocukluğum kırmızı bisikletimin ardında. 50