“ Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!” Ölmek, bir dava uğruna, bir sevda uğruna ve bir Ülke uğruna olunca, doğru ya da yanlış, bu ölüm tarihe geçer. Nice canların hikayesini dinledik. Nasıl yapabiliyorlardı? İnandıkları şey uğruna nasıl ölüme gidebiliyorlardı. Onları bu denli heyecanlandıran duygular nasıl içlerinde yeşerebilmişti bu kadar? Biz“ Onlar” gibi olmadan bu sorulara cevap bulamayacağız.
Bir insan inandıkları uğruna temel ihtiyaçlarından, sevdiklerinden ve ailesinden vazgeçebiliyorsa, düşüncesinin doğruluğundan çok, bu hale nasıl gelebildiğiyle ilgilenmek lazım. Asıl ihtiyacımız bu samimiyet. Tasavvufi hayatta geçen ihlas, işte böyle bir şey … Yüce ideoloji elbette bizler için sadece Allah’ ın( cc) Rasulu( sav) aracılığıyla bildirdiği ideolojidir. Fakat yukarıdaki sözlerin sahibi Gezmiş’ in bu samimiyeti biz de ne kadar var? Asıl mesele bu. Bir diğer mesele daha da vahim. Bizdeki eksikler çok dile gelmeyen türden. Çünkü bir dönem hep batıya kurban edildi. Lisede gençlere rol modellik için sunulan karakterlerin her sözü, her eylemi, her düşüncesi hatta rüyası bile dalga dalga yayılarak anlatıldı. Gençler bu dalgaların esareti altında kendi kimliklerini kaybedip batının bizden istediği kimliklere uydurulmaya başlandı. Başardılar da … Şimdi yeni kimlikleriyle asılları arasında kavganın içindeler. Kendi içlerinde yaşadıkları kaosun sonucu olarak yeni düzene daha iyi uyum sağlamaktalar. Ama kaybettiklerinin farkında olmadan.
Dar Ağacında Yıldızlar
Yazı
Gökhan Kırcılı
“ Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!” Ölmek, bir dava uğruna, bir sevda uğruna ve bir Ülke uğruna olunca, doğru ya da yanlış, bu ölüm tarihe geçer. Nice canların hikayesini dinledik. Nasıl yapabiliyorlardı? İnandıkları şey uğruna nasıl ölüme gidebiliyorlardı. Onları bu denli heyecanlandıran duygular nasıl içlerinde yeşerebilmişti bu kadar? Biz“ Onlar” gibi olmadan bu sorulara cevap bulamayacağız.
Bir insan inandıkları uğruna temel ihtiyaçlarından, sevdiklerinden ve ailesinden vazgeçebiliyorsa, düşüncesinin doğruluğundan çok, bu hale nasıl gelebildiğiyle ilgilenmek lazım. Asıl ihtiyacımız bu samimiyet. Tasavvufi hayatta geçen ihlas, işte böyle bir şey … Yüce ideoloji elbette bizler için sadece Allah’ ın( cc) Rasulu( sav) aracılığıyla bildirdiği ideolojidir. Fakat yukarıdaki sözlerin sahibi Gezmiş’ in bu samimiyeti biz de ne kadar var? Asıl mesele bu. Bir diğer mesele daha da vahim. Bizdeki eksikler çok dile gelmeyen türden. Çünkü bir dönem hep batıya kurban edildi. Lisede gençlere rol modellik için sunulan karakterlerin her sözü, her eylemi, her düşüncesi hatta rüyası bile dalga dalga yayılarak anlatıldı. Gençler bu dalgaların esareti altında kendi kimliklerini kaybedip batının bizden istediği kimliklere uydurulmaya başlandı. Başardılar da … Şimdi yeni kimlikleriyle asılları arasında kavganın içindeler. Kendi içlerinde yaşadıkları kaosun sonucu olarak yeni düzene daha iyi uyum sağlamaktalar. Ama kaybettiklerinin farkında olmadan.