8
Eylül / 4 Sayı : 43
Doğanbey doğduğ
Canan Ekinci YILMAZ
G
eçtiğimiz hafta deli gibi yağan yağmurların
altında kaldı caanım Bursamız...
Atatürk Caddesi’nden aşağıya rafting turizmine açılabilecek kıvamda bir nehir oluştu.
Al botunu çık. O kadar...
Evler, işyerleri hep suya battı.
Bu yağıştan en büyük nasibi de Doğanbey Toki aldı.
Zaten orada yaşayan insanların bir gözü hep havada, yağmurun adı bile onları titretmeye yetiyor.
Balkonlarına, evlerine, otoparklarına dolan sulara 6
yıldır çare bulunamıyor...
****
Maalesef Bursa’nın gözüne sokulmuş çomaktır
Doğanbey TOKİ. Ne taraftan baksan aklın almaz, yüreğin kaldırmaz. Hani ne estetik, ne müteahhitlik, ne
kalite, ne sağlamlık, ne bir düzen, ne bir nizam...
Ara ki bulasın.
Süt kutusu gibi bir anlayışla yapılıp yanyana dizilmiş
bir dolu bloğun tapusuydu, sözleşmesiydi, anlaşmasıydı hâlâ anlaşmazlık konusu. Ahali canından bezmiş. Bir dokunursan bin ah işitiyorsun.
Gittim-Gördüm
Yıllardır uzaktan yağdırıp durduğum bölgeye bir de
yakından bakayım istedim ve aldım kewndimi gittim. Sokaklarında dolaştım, bina aralarına daldım
çıktım. Bloklara yaklaşıp da her binanın çepeçevre
taşla çevrilmiş olduğunu görünce, pes dedim. Şehir
hamamı misali onca taşa ne gerek var!
Ayağına paten takıp paten mi kayacaksın, yoksa kay
kay mı yapacaksın? Ha, köpürte köpürte halı yıkayacağım dersen ona sözüm yok!
Korkarım, yağmurlar daha da çoğalıp o boşluklar da
su ile dolarsa blokların her biri eski derebeyi şatolarına benzeyecek ve hepsi kendisine inen-kalkan
seyyar birer köprü isteyecek.
Arada ufak tefek yeşiller, kameriyeler yok değil.
Lakin onlar da taşların arasında eriyip gitmiş.
Sokakların araç doluluğu da bir başka alem. Gündüz
vakti böyleyse gece nasıl oluyor varın siz düşünün.
Binaları çevreleyen o bomboş ve hiçbir işe yaramayan taşlıklar ya araç parkı olarak kullanılsaydı ya da
yeşillendirilip bahçe yapılsaydı keşke.
Doğanbey’i anlamak için içinde birkaç ay yaşamak
lâzım belki. Banyolarından taşan suları, içeriye dolan
yağmurları, bozulmaktan çalışamayan asansörleri
başka türlü nasıl anlar insan....
Bunlar gibi pek çok site var şehir dışında. Lakin Doğanbey’in en önemli hendikabı şehrin göbeğinde
kalması, şehrin dokusuna uymaması, blokların arasında mesafenin çok az olması. O kadar ki, insanın
King Kong olası ve binaları elleriyle iki kenara kaydırası geliyor.
Arada Toki’ye verilmemiş ve harabeye dönmüş evler
de var. Ve o harabelerde beton bloklarda
olmayan insan kokusu var...
Bu kadar kötü düşünmesem de gökdelenleriyle
meşhur şehirleri örnek alsam, onlara benzetsem
Doğanbey’i diyorum, yok olmuyor.
Nerde o ışıltı, nerde o azamet, nerde o mühendislik,
nerde o ihtişam...
Yüksek katların balkonlarından Bursa manzarası
güzel görünüyordur eminim, ki blokların arasında
rastladığımız bir beyefendi tam da bunu söyledi: “21.
katta oturuyoruz. Bursa ayaklarımızın altında”. İyi
hoş da, Bursa’nın hiçbir tarafından TOKİ manzarası
aynı güzellikte görünmüyor.
Hatta TOKİ yüzünden Bursa’nın diğer tarafı görünmüyor. Binalar insanın üstüne üstüne geliyor...
Kendilerine Berlin Duvarı desek yeridir…
“Beton dünyanın başına beladır” demiş ya Çelik
Erengezgin Hoca, işte böyle...
Doğanbey’in gülümseyen yüzünde ise yüksek bloklardan bir caddeyle ayrılan 2-3 katlı evler var. İçlerini
bilemem ama en azından dışarıdan iyi görünüyorlar.
Görselliği bu minvalde olan binaların güvenliği ve
sağlamlığı ise tam bir kaptıkaçtı işi.