2
Temmuz / 4 Sayı : 34
Davete icabet gerekir mi?
Osman GÜRÇAY
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı bir davet
veriyorsa ya mazeret bildirir katılmazsınız ya da
katılırsınız. Bu durumda yapılacak en doğru iş
geçerli ve önemli bir mazeretiniz yoksa davete
icabet etmektir. Aynı düşüncede olup olmamanızın, ona destek verip vermemenizin önemi
yoktur. Eğer bir şekilde toplum önünde bir kişiliğiniz varsa, o makamı yok saymak gibi bir lüksünüz yoktur.
O tür davetlere “adam” gibi girip “adam” gibi çıkıyorsanız mesele yoktur. Sulu zırtlak fotoğraflarla ve paylaşımlarla medyaya servis yapmak
kadar, ben dik durdum, muhalifim, katılmadım
diye fasulyeden kahramanlık yapmak aynı kefenin mallarıdır.
Sanatçı muhalif olur düşüncesine katılıyorum
ama muhalif olmak için önce sanatçı olmak
gerekmez mi? Benim yalnız ülkemde yaşayan
sanatçı sayısından bir onbir kurup sahaya
takım bile çıkaramazken, popüler kişileri sanatçı diye tanımlayanların hakkından “Ajdar”
gelsin.
[email protected]
Bu günlerde “Neden gittim?”den, “Niye gittin?”e
kadar her türlü ahval ve şeraiti sorgulayan bir
rüzgâr esiyor. Aslında rüzgâr falan yok da, gündem olabilmek için yellentiden esiyorlar.
Gittim ise ben gittim, sana ne?
Gitmedim ise ben gitmedim, yine sana ne?
Giden orayı feysbukuna malzeme yaptıysa yakışıksızdır.
Söyleyecek sözü olan gitmiyorsa, ‘beni dinlemiyorlar’ diye ağlanması ayıptır.
Kader mahkumları açısından bakıldığında ise,
geçmişinizde ne olursanız olun, taksiren ya da
siyaseten “içeri” girmeyip, yüz kızartıcı bir suçtan infazınız yapılmışsa, konuşmanıza, duruşunuza biraz değil çok dikkat edeceksiniz.
Başbakan olmayı başarmış bir zeka, sizin gerçek notunuzu vermeyi çok rahat bilir. Bir adamın hayatı boyunca parasıyla gol atmak
dışında yaptığı tek bir doğrusu olmaz mı? Kaçakçılık yaparak ve mahkûm olarak bozuk para
gibi harcadığın kariyerini yağ çekerek rektifiye
edemezsin.
Türkler Futbolu iyi bilir(!)
Brezilya’da düzenlenen FIFA Dünya Kupası’nı hep birlikte idrak(!) ettik. Milli Takım olarak yoktuk ama
1974’deki Doğan Babacan faciasından sonra, 2014’de
Cüneyt Çakır ve Yardımcıları ile başarılı bir sınav verdik.
Futbolsever olarak hepimizin gönlünde bir aslan yattı.
Bazılarımız Brezilya olduk. Kimimiz İspanya olduk. Arjantin olduk. İtalya olduk. Portekiz olduk. Bazılarımız
ise çapari ile balina avlamaya kalkarak Kolombiya
oldu, Meksika oldu. Ama 1990 yılında Gary Lineker’in
dediği ve çoğumuzun katıldığı bir şey vardı ki “O”
oldu.
Lineker: “Futbol, 22 kişi ve üç hakemle oynanan sonunda Almanya’nın kazandığı bir oyundur” demişti,
öyle de oldu.
Bu Dünya Kupası bol gollü ve bereketli geçti. Saat farkından dolayı maçlar hem ramazan, hem de prime
time dışında olmasına rağmen ilgi ile izlendi. Büyük
sürprizler yaşandı. Son şampiyon İspanya, İtalya, İngiltere, Portekiz gibi ağır toplar erken patladı ve gruplardan çıkamadı. Ama turnuvanın en büyük sürprizi
yarı finalde Almanya’nın, Brezilya’yı kendi mabedinde
7-1 ile yiyip bitirdiği maçtı.
Dünya Kupasında tanıdığımız isimler vardı. Spor Toto
Süper Lig’de top koşturan isimler vardı. Türk çocukları
vardı. Türkiye’de hocalık yapan Teknik Direktörler
vardı. Siz Şampiyon olan Almanya’nın Teknik Direktörü Joachim Löw’ün önce Fenerbahçe’den, sonra da
şimdi ikinci lig takımı ola n Adanaspor’dan yetersiz(!)
olduğundan dolayı kovulduğunu biliyor musunuz?
Joachim Löw, bir Teknik Direktör’ün kazanabileceği
en büyük başarı olan Dünya Kupası’nı kaldırmıştır
ama Türkiye’de ona acemi ve yetersiz damgası vurulmuştur.
Vicente del Bosque González, Real Madrid ile Avrupa’da almadık kupa bırakmamış, ardından İspanya
Milli Takımı ile şampiyon olmuştur ama bir Türk Sazanı tarafından Yeniköy Kasabına benzetilerek kovulmuştur.
Biz Türklerin başarıları, prostatlı yaşlılar gibi iki boş, bir
dolu kıvamında giderken, yorumcularımız ‘Fatih’in Aslanları’ gibi saldırmadık insan bırakmamaktadır.
Biz kendi kendimize eğlenirken, elin oğlu metod ve
sistemler üzerinde çalışarak, en iyi olduğumuzu sandığımız güreşte bile sırtımızı minderden kaldırmamıştır. Naim Süleymanoğlu’nun başarılarını değil
kazandıklarını gördüğümüzden, para kazanmak için
haltere dopingi sokmak becerikliliğini gösterdik.
Bana göre sadece futbol değil, spor bize birkaç numara büyük geliyor.
Bendeniz davet edildiğim için Cumhurbaşkanı
Adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Bursa gezisinin Koza Han ayağına katıldım. Onu tanıma fırsatı buldum.
Gazetemiz BURSAPOST’un baskıya girdiği 18
Temmuz günü de Cumhurbaşkanı Adayı Recep
Tayyip Erdoğan’ın Bursa gezisine katılacağım.
Akreditasyon istemine tepki koyup ‘gitmeyeceğim’ diyenlerin aksine ben akredite bilgilerimizi
gönderdim ve katılacağımı beyan ettim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 12’inci Cumhurbaşkanı olması bir anlamda kesin olan iki adayın
da nasıl Cumhurbaşkanlığı yapacakları konusundaki düşüncelerini öğrenmek hem yazar
olarak, hem de oy verecek bir vatandaş olarak
görevim ve ülkeme karşı sorumluğumdur.
Demokratlığım ancak “onların” dediği gibi davranırsam kutsanacaksa, ben o demokratlıktan
almayayım...
Cehenneme koşturulan çocuklar
Altmış yaşına kadar Japonlar’ın
büyük emeklerle ürettiği minyatür ve canlı ağaçlar olarak bildiğim Bonzai’nin, Türkiye’nin ve
Bursa’nın gündemine ölüm
saçan bir madde olarak geleceğini tahmin edemezdim.
Bursa Emniyet Müdürlüğü’nün
bu konuda titiz çalışmalarını
takip ediyoruz. Ancak nerede
hata yapılıyorsa bitirici sonuş
alınmadığı gerçeğini görüyoruz.
Halk arasında bu işi yapan baronlar ismen bilinmesine rağmen, mücadelenin kullananlar
üzerinden yapılmasının yanlış
olduğunu düşünüyoruz.
lıcı hasarlar bırakabilmekle beraber, kullanan kişi büyük ölçüde
bağımlı hale gelmektedir.
Diğer uyuşturucu maddelerine
göre daha ucuz olduğu için tercih edilen Bonzai, Sentetik Cannabinoid ismi altındaki birçok
maddeden oluşmaktadır. Tamamen kimyasal olan bu korkunç
Uyuşturucu madde içerikli
olan ve kullanımı esnasında
insan metabolizmasına büyük
zararları dokunan Bonzai tamamen sentetik maddelerden
ve bazı bitkilerin yapraklarına
karıştırılarak elde edilmektedir.
Bonzai zararları ve etkileri ka-
Sizi sevmiyorum!
Toplumun sesi olan STK’larda, emeğin sesi olan sendikalarda,
mavi yakalıların temsilcisi olan örgütlerde, beyaz yakalıların
oluşturduğu odalarda, esnafın sesi olan derneklerde görev alıp
da;
İktidarlara yalakalık yapanlar...
Görev yerlerinde kendilerine siyasi
zemin hazırlayanlar...
Fırsatını bulunca siyasete
zıplayanlar...
Var olma sebeblerini unutanlar...
Dava arkadaşlarını satanlar...
Üçbeş kuruşa satılanlar...
Üyelerinin adına oy taahhüdünde
bulunanlar...
Biad edip kula secde edenler...
Ben sizi sevmiyorum!
uyuşturucu, gençlik kadar çocukları da ağına düşürmektedir.
Eğitimde cennet müjdecisi vaazların yanında bu korkunç gerçeğin vurgulanmasını ve belanın
Allah vergisi olmadığını öğretmezsek, cehennemi bu dünyada
yaşamaya ulusca hazır olalım.