Bilakis Dergisi Şubat Sayısı Şubat Sayısı | Page 27

‘’Seni zeki insan Camelot ile Romanın ne alakası var?’’ dedim. Tristan ''Bu babamın bahsettiği o efsanevi kaleden mi bahsediyor?'' adamı işaret ederek. Kabaca bir tasvirdi ama tam Triss'e göre bir cümleydi. Tristan’a bakamadım ''Bir dakika efendim, Camelot dediniz öyle değil mi?'' Ölmüş hatta varlığı belli olmayan bir şehirden bahsediyordu. ''Evet, efendim aynen öyle söyledim. Camelot Krallığından bahsediyorum.'' Kibarca gülümsedi. Dalga geçiyordu veya babamın bize oyunuydu. ''Bu adam o güzelim kızların bulunduğu yerden mi bahsediyor? Ben geliyorum.'' Triss adama hafif bir bakış attı daha sonra bana döndü. ''Keser misin saçmalamayı Tristan.'' adam döndüm.''Bakın Bayım...'' diyecekken adam lafımı keserek. ''Antony, ismim bu.'' dedi adam, ceketini ilikleyerek, topuklarının üzerinde ileri geri sallandı. ''İsminiz her neyse beni ilgilendirmiyor bayım. Lütfen evimden çıkar mısınız?'' dedim kapıyı işaret ederek. Tristan bana döndü ve ''Kaba olma, o kadar yemek yapmıştık.'' Sen değil ben yapmıştım emeğimin üzerine yatmaya çalışıyordu, konu bu değildi konu bu adamın neden burada olduğuydu. ''Neden bir kez olsun susup bu gergin ortamı daha da germekten vazgeçmiyorsun?'' dedim. ''Emredersiniz.'' Triss omuz silkerek yanıma geldi, yüzü alaycıydı bu konuyu ciddiye almıyordu. Doğrusu ciddiye alınacak neresi vardı orası merak konusuydu. ''Bakın efendim inanması çok güç ama artık sizin burada olmamanız gerekiyor.'' dedi adam. Evime bir adım daha atmıştı, o ayaklarıyla benim harika İran halıma basıyordu, adamın ayağına baktığımda hafifçe ürkek bir şekilde geriye adım attı ''Aa üzgünü