İlk yazı
mâh-i-tab
Kulağıma çarpan hafif tınılar eşliğinde neler yazacağımı düşünüyorum. ‘’Bir dergide yazacağın ilk yazı
ne hakkında olmalı?’’ diye soruyorum arkadaşlarıma. Bir arkadaşım; ‘’psikolojik olmalı’’ diyor, ‘’kendini
anlatmalısın’’. Bir diğeri; ‘’
kısa bir durum hikayesi yazabilirsin’’ diyor. Düşüncelerime geri dönüyorum. Sonra bir arkadaşım;
‘’yazmaktan bahset mesela’’diyor. Sahi ''yazmak'' anlatılabilir mi? Bir fiilin kendisi yine kendiyle
anlatılabilir mi ? Sanırım yazmak sanatını diğer sanatlardan ayıran en büyük özelliği de bu. Yazmak fiili
sanata dönüşüyor ve edebi bir eser çıkıyor ortaya.
Hepimizin muhakkak bir anısı mevcuttur bu güzel uğraşıyla. En azından ortaokul veya lise
yıllarında mutlaka bir günlük tutma girişiminiz olmuştur. Ya da edebiyat dersi sınavlarında kompozisyon
sorularında ter dökmüşsünüzdür. Giriş, gelişme, sonuç yazılacaktır illaki. Üstüne bir de teması olsun
isterler sizden. Paragraf soruları korkulu rüyanız olur. Halbuki çok farklı bir boyuttur yazmak. Bana bazen
soruyorlar ''ne zamandır yazıyorsun?'' diye. ''Yazmayı öğrendiğimden beri'' diyorum. Bir miladı mevcut
değil bende kalemle arkadaşlığımın. Ruhumu dinlendirebildiğim, herşeyden soyutlanıp kendimle baş
başa birkaç dakika yaşayabildiğim zaman dilimi. Tam da şu vakit Kalemi elime alıp yazmaya
başladığım an. Yazmak Hareketli cümlelerin sınırsız gezintisi düşünceler arasında. Karmaşık ve süslü
hayal dünyamın en sade, en güzel parçaları. Yağmurun sesini dinler gibi, akan bir suda dinginlenir gibi,
rüzgarla huşû bulur gibi dinliyorum sessizliği Sessizlikte doğan harfleri döküyorum kalıplara. Sonra
kelimelere dönüşüp, anlam inşa ediyorlar satırlarımda. Kimi zaman bu kadar durgun da olmaz; öfkeli,
yılgın veya kırgın olduğumd Hq'ܘY1,q'