Bilakis Dergisi Nisan sayisi 4. sayı | Page 32

Kreşenko 4. Bölüm Şaşkınlık Hamit’in gözlerinden tüm bedenine hızlıca yayıldı. Üstüne soğuk su dökülmüşçesine toparlayarak düşüncelerini, elindeki bavullara sarıldı Ezgi’nin. Pınar’la göz göze geldiler. Hiç de zamanı değildi ama kalbi aşkla çarpmaya başlamıştı. Tüm güzel hisler kendisini teslim alıyordu. Otel kapısını aralarken, bavulları yere bırakırken, ellerini birbirleriyle kavuşturup “Neler oldu?” derken derin anlamlar yüklü bir şekilde baktı Pınar’a. Pınar, başlarından geçenleri bir solukta anlatıp oturdu lobideki kanepeye. Pelin ve Hülya odalarından çıkıp aşağıya indiler. Onlar olanları üstün körü dinlerken, hayal Osman ve Sami abide öğrenmişlerdi merdiven başında sigaralarını dumanlarken. Ezgi annesini alıp odasına geçti. Pelin ve Hülya’da odasına çekilince yalnız kalmanın verdiği hürriyetle Hamit, yapıştı Ferit’in yakasına. “Başka bir şey oldu mu?” diye sordu. Olanlar o kadardı. Derin bir nefes alıp kısık sesle öğrenmek istediği şeyi başka bir soruyla yineledi; “Pınar’a o adam bir şey mi yaptı? O yüzden mi döndüler?”. “Bilmiyorum Hamit abi, anlattıkları gibi işte. Zaten yanıyorduk az daha ” Olayın etkisi tüm otele yayılırken, bu etkiden nasiplenmeyen tek insan yatağının köşesine oturmuş sigara içen Oğuz’du. Yusuf yeni kız arkadaşıyla buluşmaya giderken, o yalnızlığına teslim etmişti kendisini. Sigarasının yarısına geldiğinde sigara dumanının da yalnız kalmasına içerledi. Daha fazla tükenmeden sigarası Zeki Müren’e sarıldı. Zeki Müren’in ses dalgaları ve sigara dumanı havada birbirlerine karışırken Oğuz, “Ben yalnızım” sözlerini olabildiğince içten tekrarlıyordu. Ne buraya nasıl geldiğini, ne dışarıdaki savaşı, ne dün gece telaşla çıkıp giden Ezgi ve Ferit’i merak ediyordu. Sigara ve müziği morfin gibi kullanmaya çalıştığı şu saatlerde aklına gelen tek şey dört duvar arasındaki yalnızlığıydı. Dışarıda insanlar, iyi kötü bir hayatın peşinden koşarken onun böylesine bir hayatı yoktu. Her gün başka bir koşuşturmacadan kaçıp sığınabileceği bir diz, rakıdan sarhoş olup da başını koyabileceği bir göğüs,hayatını adayabileceği bir düş yoktu. Biten sigarasının ucundaki son ateşle ötekini yaktı. Şarkılar değişti, sigaralar değişti ama yalnızlığı hiç değişmedi. Yatağın ucuna oturup da geçirdiği saatlerden sonra açılan kapıdan içeri giren, sırıtık suratıyla Yusuf’tu. Oğuz’u anlayabilecek hali yoktu. Şömine başında oturanlar, dışarıdaki soğuğu hissedemezler. Oğuz’u hissetmek bir kenara bir de sevgilisini nerede, nasıl öptüğünü, neler yaptıklarını utanmadan anlattı. Bir insanı sevmek, hobi olacak kadar ayağa düşerse, yaşananları anlatmakta bu kadar sıradanlaşırdı zaten. Oğuz, kendisine anlatılan tüm olayları dinlerken, Yusuf’un bunları hisleri olmadan yaşadığını düşünmemeye çalıştı. Anlatılan her olaya, dudakların her kavuşmasına manalar yükledi masumca. Böylesine düşündüğünde kendi yalnızlığını da silip atmak istedi bir kadın bedenindeki silgiyle. O anda aklına Pelin geldi. Aynı anda kapıdan çıktıklarında göz göze gelişleri, çarşıda karşılaştıklarında birbirlerilerini görmenin gözlerden okunan sevinçleri, sabah kahvaltısına ilk oturulduğu anda birbirlerine tebessümleri “Pelin” dedi. “Olur mu acaba onunla sence?” diye sordu. Pelin, Yusuf’un teklif ettiği ve olumsuz yanıt aldığı kızlardan sadece biriydi.