Bilakis dergisi mayıs sayısı | Page 36

Oğuz sesindeki kuzuyu kovaladı ve uzun uzun tane tane konuşmaya başladı; “Sana karşı anlatmak istediğim çok şey var. Seni seviyorum kelimesinin önüne koymam gereken harflerden oluşan kocaman ordular var. Fakat bu ordular, ne kadar heybetli olursa olsun ne kadar cesur ne kadar çılgın gözlerinin karşısında yoklar. O uzun cümlelerden sonra kendimi bir noktalama işareti olarak değil de boş bir yuvarlak olarak koymak istiyorum cümlenin sonuna. Ya da serilip giden üç nokta, artık adına sen ne dersen. İstersen karala, istersen boş bırak. Lütfen, bölme, bırak konuşayım. Ben yalnızken seni düşünüyorum, otobüsteyken seni düşünüyorum, gece yatarken falan da düşünüyorum ama en garibi mermiler kulağımın dibinde sıyrılıp giderken ben seni düşünüyorum. Düşünebiliyor musun? Ben hep seni düşünüyorum. Ölüm bana geldiğinde bile. Bu sana verdiğim çiçekler içimden gelenlerin yanında hiçbir şey. Keşke anlatabilsem. Ben seninle bir geleceğim olsun istiyorum. Beraber yıkıp geçelim yalnızlığını insanoğlunun. Cevabın hayır olacaksa da şimdi söyleme, biraz düşün. Sonra bir gece de sen çal kapımı. Ya ölümü bırak kollarıma ya da kendini.” Ezgi afallamıştı. Hiç beklemediği bir şeyle karşı karşıyaydı. Tam cevap vermek için ağzı açtığında Ezgi’nin çığlığını duydu; “Babam! Babam yok!”. Hamit’i o gece otelde gören olmamıştı, bir kişi hariç. 5. Bölümün sonu ataksiya.tumblr.com ataksiya.tumblr.com