kaset
ATARAKSİYA
Giderken bütün eşyalarını toplamıştı. Dolabımıza baktığımda benim giysilerim
kendi köşesinde yapayalnız bırakılmıştı. Kravatlarımın arasında etek boylarına
sinir olduğum elbiseler karışmamıştı. Diş fırçamın üzerinde onun ıslak diş fırçası
düşmemişti, terliklerim dikkatsiz bir tekmeyle sağa sola savrulmamıştı, perdeler
açılmamıştı. Yokluğu her yanı kaplamıştı aslında. Salonun ortasında, mutfak
tezgâhında, küvette, ahizelerin üzerinde, çekmecelerde, parkelerde kocaman bir
cisim gibi yayılmıştı yokluğu. Onsuzluğu her yerde görmek mümkündü. Geriye hiç
bir şey bırakmamıştı. Kapkara bir cisim gibi her yerden karşıma çıkan yokluğu
dışında. Bir de bir kaset vardı. Kusursuzca hayatımın üzerinden çekip alınmış
hayatına rağmen, eksiksizce hayatımdan çıkarılan eşyalarına rağmen sehpanın
üzerine bırakılmış bir kaset.
Tüm bu dikkate rağmen nasıl olduysa unutulmuş bir kaset ya da benim hep
unutulduğunu sandığım. Onun yokluğunun acısını kaburgalarımda hi