BAAL MAGAZINE 2018 BAAL SCHOOL MAGAZINE 2018 | Page 14

İMAN, MÜ’MİN VE EMANET: İman kelimesi, “her türlü korkunun gitmesi ve nefsin huzur bulması” anlamına gelen emn kökünden türemiştir. Bilindiği gibi, Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden birisi de “el- Mü’min” olup; “tasdik eden, emin kılan ve güven veren” anlamına gelir. Yüce Rabbimiz, kullarından her türlü şüphe ve tereddütleri kaldıran, korku içinde olanlara güven ve emniyet verendir. O’na inanmak ve güvenmek ise yegâne güven kaynağından beslenmektir. Allah (c.c) tarafından gönderilen ilahî öğretiyi diliyle ikrar eden ve kalbiyle tasdik eden kimseye de mümin denir. Mümin: Varoluş gayesini bilmekle kendisini güvende hissettiği gibi, aynı şekilde çevresindeki varlıklara da güven telkin eden kimsedir GÜVENİ ZEDELEYEN FAKTÖRLER Müslümanların yaşadığı şehirler “güvenilir belde”, coğrafyalar da bir “güven adası” hâline dönüşebilir. Tarihte İslam’ın yaşandığı Müslüman toplumlarda, bu varoluşsal güvenlik sayesinde bütün coğrafyalara güven ve emniyet gelmiştir. Yemen’in başkenti San’a’dan tek başına yolculuğa çıkan bir kadın ya da süvari emniyet içinde Hadramevt’e kadar gidebilmiştir. Acaba bugün neden halkı Müslüman olan coğrafyalar “güvenilir belde” olmaktan çıkmıştır? Bugün yaşadığımız çağda bir buçuk milyarı geçmiş koskoca bir İslam âleminin her tarafından iniltiler geliyor. Bütün köşelerinde gözyaşı, ölüm, vahşet kol geziyor. Çocuklar yetim, kadınlar dul ve sahipsiz kalıyor. Neden acaba binlerce Müslüman ekmeğini yediği, havasını teneffüs ettiği ülkelerinden kaçarak mülteci konumuna düşürülmüştür? Tekrar bu coğrafyalarda güven ve istikrar nasıl sağlanacak, güveni bozan engeller nasıl bertaraf edilecektir? Şimdi de bu sorulara cevap arayalım. 1. Doğruluk ilkesinin ihlali Doğruluk, özü sözü bir olmak demektir. Müslümanın sıfatı olan doğruluk hayatının bütün evrelerinde kendisini göstermelidir. Bu bağlamda dürüst insan, doğruluğu; eşine, işine, ticaretine, insanlar arası ekonomik ilişkilerine yansıtmalıdır. Doğruluğun zıddı, yalan, dolandır. Hele hele mümin tüccar, müşteriyi kandırmak adına, yalan dolan ve gizleme gibi malın kusurlarını örtmeye asla tevessül etmemelidir. Çünkü dürüstlükten ayrılan kimse şahsiyetini ve itibarını kaybeder. Maddi kazanç kadar, insanın itibarını kazanması da büyük bir değerdir. Örneğin, ailede eşlerin birbirine karşı güvende olmaları, huzur ve mutluluğun ilk şartıdır. Eşlerin birbirine güvenmediği yalan söylemenin, aldatma ve aldanmanın yaygınlaştığı bir aile ortamında huzurdan söz etmek mümkün değildir. 2. Adalet ve hakkaniyet inancının yara alması Herkes ilahî kanun önünde eşittir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’in çağrısı şöyledir: “Ey inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; âdil olun..”28 Nitekim Hz. Peygamber de kendisine suç işleyen soylu bir kimse hakkında imtiyazlı davranılması ricasında bulunan sahabeye hitaben: “Sizden önceki ümmetlerin helak olmasının sebebi, içlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptığında onu cezasız bırakıp zayıf biri aynı suçu işleyince onu cezalandırmalarıdır Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fatıma da hırsızlık etse, cezasız bırakmazdım.” 29buyurmakla kalmamış, kanunlar önünde eşitlik ve adaleti toplum hayatının bütün alanlarına yayma konusunda evrensel açıklamalarda bulunmuştur. 27Müslim, İman, 164. 28Maide, 5/8. 29Ebu Davud, Hudud, 15. 9