Makale
Bir İhtimal Daha
Var, O da...
Venedik’te Ölüm
DENİZ ÖZLEM ÇEVİK
20. yüzyıl Alman edebiyatının en önemli isimlerinden Thomas Mann, ilk romanı Buddenbrooklar: Bir
Ailenin Çöküşü’nü tıpkı hayranı olduğu Goethe gibi genç
yaşta yayımlamıştı. Bir ailenin burjuvazinin getirdiği
çalışkanlık, disiplin gibi değerlerinin
zamanla yok oluşunun anlatıldığı bu
romanla büyük bir başarıya ulaşan
Mann, aynı zamanda gelecek roman
ve öykülerinin de temel meselesini belirlemiş oldu: erdem ve duygu
çatışması. Buddenbrooklar romanında
bir aile üzerinden anlatılan bu çatışma,
1912’de yayımladığı uzun öyküsü
Venedik’te Ölüm’de şair Gustav von
Aschenbach’ta vücut buluyor. “Sanat
ve sanatçının anlamı” teması üzerinde sıkça duran Mann, Aschenbach
üzerinden burjuva ahlakına sahip
bir sanatçının estetikle imtihanını
anlatıyor.
‘Venedik’te Ölüm’, önlenemez
bir kaçış arzusuyla başlıyor. Bir
ikindiüstü, Münih’teki evinden çıkıp dolaşmaya başlayan
şair Gustav von Aschenbach’ın ruhu, kendine oralı
olmayan, başka diyarlardan gelmiş, bir seyyah izlenimi
veren hasır şapkalı bir adamı görmesiyle birlikte bir
kaçma arzusuna teslim oluyor. Aschenbach’ın iştahını
kabartan bu gezme isteği, Venedik’te onu bekleyen
yazgısına ulaşması için bir aracı