Öykü
Gül ve Bülbül,
Bin Asırlık Bir Masal,
Peki ya Rüzgar?
AYŞE GÜL CEVAHİR
...Rüzgardan önce
Çok güzel çok masum aşkla dolu kıpkrmızı bir gül varmış
çiçekler aleminde herkes ona hayranmış. Çok güzel
salınır, çok güzel kokular yayarmış. Zavallı bir bülbül
aşık olmuş bu afet-i devran güle, etrafında uçuşmuş, ona
şarkılar söylemiş. Sonra da bir dalına konup gülün yanına
yerleşmiş, ebediyete kadar seninim demiş. Gül bülbülün
aşkından çok mutluymuş onu çok seviyormuş, her şey
fazla güzelmiş.
Rüzgar esince...
Bir gün asi deli ama baştan çıkarıcı bir rüzgar esip gelmiş
ansızın. Gül başta rüzgardan çok etkilenmiş, yanaklarına
dokunuşu, yapraklarını tatlı tatlı titretip hafifçe savuruşu
kendinden geçirirmiş gülü. Aşık olmuş gül rüzgarın asi
umursamaz özgür haline, rüzgar hep gelip gidermiş,
istediği yerleri özgürce dolaşıp aşkın kokusunu saçarmış
etrafına, Her şey herkes aşıkmış ona. Gül de onun gibi
olup onunla olmak istermiş ama onun kökleri varmış
gitmesini engelleyen, bir de onu çok seven bir bülbül
yanı başında. Gül kopup gitmek rüzgarla birlikte uçmak,
savrulmak istermiş ama bilirmiş kökleri olmazsa nefes
alamayacağını. O giderse rüzgarla birlikte bülbülün
göz yaşlarıyla acı içinde şakıyacağını, eski neşesini
kaybedeceğini. Gül rüzgarı çok cezbetmiş, Rüzgar da
onu çok sevmiş aslında ama sıkılmış aynı yerde dolanıp
durmaktan, başka yerlere gitmek istermiş, gül de onunla
gelse ne güzel olur diye düşünürmüş hep ama bilmezmiş
o sevdiği gülün köklerinden ayrılınca uzun süre onunla
birlikte kalamayacağını.
Fırtına...
Güllerin yapraklarını dökme mevsimi gelip çatmış
ansızın. Rüzgar başlamış gülü bir o yana bir bu yana
savurmaya, son kez şansını denemek istemiş, bu sefer
belki gül onunla gelir diye. Ama olmamış Gül çok istese
de toprağından ayrılamamış. Gülün o çok sevdiği rüzgar, ona hiç acımadan gülün kıpkırmızı yapraklarını
savurmuş etrafa, sallamış onu bir o yana bir bu yana
uğraşmış uğraşmış, koparamamış gülü köklerinden.
Bakmış gül toprağından ayrılamıyor, bu sefer onun çok
sevdiği kokusunu, gülün bütün özünü de alıp yanına
gitmiş. Geriye yalnızca acı içindeki gülün kalbi ve dikenli
dalları kalmış... Gül neye uğradığını şaşırmış, artık
bülbülün şarkıları da iyileştiremiyormuş onu. Rüzgarı
16
AŞİYAN
özlemiş beklemiş tekrar gelmesini ama bu sefer de rüzgar
kapkara yağmur bulutlarını getirmiş, acı içindeki gülü
sele boğmuş ve yine gitmiş.
Rüzgarın özü...
Gül rüzgarın bir kere her şeyi savurup gitti mi dönüp de
hiç arkasına bakmadığını bilmezmiş. Geri gelse de bu
sefer o bir zamanlar aşık olduğu güzel kokulu, kırmızı
yapraklı gülü hatırlamazmış. Artık etrafta başka yeni
güzel rengarenk güller varmış, şansını onlarda denemek
istermiş rüzgar, belki biri onunla gelir diye. Fakat rüzgar
da bilmezmiş ki yer yüzünde ki hiç kimse, hiç birşey
onunla gelip te hayatta kalamazmış, bu rüzgarın kaderi
imiş. Özünde rüzgar, ona meydan okuyabildikleri için
onları kıskansa da, aslında kuşlara hayranmış. Çünkü
onlar istedikleri zaman rüzgara karşı koyup istedikleri
gülün dallarına konabiliyorlarmış, rüzgar hep kuşlar gibi
olmak istermiş, onlar gibi sevdiğiyle birlikte bir ömür
birlikte olabilmeyi dilermiş en derinden. Bülbüllerin
güllerle yaşadıkları aşkı kıskanırmış hep ve ne zaman bir
bülbül bir güle aşık olsa ona şarkılar söylese onu mutlu
etse, rüzgar gelip herşeyi karıştırıp savurup o gülü almaya
çalışırmış bülbülün elinden, olan da hep zavallı güllere
olurmuş, iki aşk arasında ömürleri geçip gider, yaprakları
dökülüp iki sevdiğine de kavuşamadan solup giderlermiş.
Aşkın özü.
En sonunda ortada ne gül kalırmış, ne bülbül ne de
rüzgar. Bu arayış ve bekleyiş hep böyle sürüp böyle
gidermiş, Adem ile ]