Aşiyan Dergisi | Page 16

Öykü Gül ve Bülbül, Bin Asırlık Bir Masal, Peki ya Rüzgar? AYŞE GÜL CEVAHİR ...Rüzgardan önce Çok güzel çok masum aşkla dolu kıpkrmızı bir gül varmış çiçekler aleminde herkes ona hayranmış. Çok güzel salınır, çok güzel kokular yayarmış. Zavallı bir bülbül aşık olmuş bu afet-i devran güle, etrafında uçuşmuş, ona şarkılar söylemiş. Sonra da bir dalına konup gülün yanına yerleşmiş, ebediyete kadar seninim demiş. Gül bülbülün aşkından çok mutluymuş onu çok seviyormuş, her şey fazla güzelmiş. Rüzgar esince... Bir gün asi deli ama baştan çıkarıcı bir rüzgar esip gelmiş ansızın. Gül başta rüzgardan çok etkilenmiş, yanaklarına dokunuşu, yapraklarını tatlı tatlı titretip hafifçe savuruşu kendinden geçirirmiş gülü. Aşık olmuş gül rüzgarın asi umursamaz özgür haline, rüzgar hep gelip gidermiş, istediği yerleri özgürce dolaşıp aşkın kokusunu saçarmış etrafına, Her şey herkes aşıkmış ona. Gül de onun gibi olup onunla olmak istermiş ama onun kökleri varmış gitmesini engelleyen, bir de onu çok seven bir bülbül yanı başında. Gül kopup gitmek rüzgarla birlikte uçmak, savrulmak istermiş ama bilirmiş kökleri olmazsa nefes alamayacağını. O giderse rüzgarla birlikte bülbülün göz yaşlarıyla acı içinde şakıyacağını, eski neşesini kaybedeceğini. Gül rüzgarı çok cezbetmiş, Rüzgar da onu çok sevmiş aslında ama sıkılmış aynı yerde dolanıp durmaktan, başka yerlere gitmek istermiş, gül de onunla gelse ne güzel olur diye düşünürmüş hep ama bilmezmiş o sevdiği gülün köklerinden ayrılınca uzun süre onunla birlikte kalamayacağını. Fırtına... Güllerin yapraklarını dökme mevsimi gelip çatmış ansızın. Rüzgar başlamış gülü bir o yana bir bu yana savurmaya, son kez şansını denemek istemiş, bu sefer belki gül onunla gelir diye. Ama olmamış Gül çok istese de toprağından ayrılamamış. Gülün o çok sevdiği rüzgar, ona hiç acımadan gülün kıpkırmızı yapraklarını savurmuş etrafa, sallamış onu bir o yana bir bu yana uğraşmış uğraşmış, koparamamış gülü köklerinden. Bakmış gül toprağından ayrılamıyor, bu sefer onun çok sevdiği kokusunu, gülün bütün özünü de alıp yanına gitmiş. Geriye yalnızca acı içindeki gülün kalbi ve dikenli dalları kalmış... Gül neye uğradığını şaşırmış, artık bülbülün şarkıları da iyileştiremiyormuş onu. Rüzgarı 16 AŞİYAN özlemiş beklemiş tekrar gelmesini ama bu sefer de rüzgar kapkara yağmur bulutlarını getirmiş, acı içindeki gülü sele boğmuş ve yine gitmiş. Rüzgarın özü... Gül rüzgarın bir kere her şeyi savurup gitti mi dönüp de hiç arkasına bakmadığını bilmezmiş. Geri gelse de bu sefer o bir zamanlar aşık olduğu güzel kokulu, kırmızı yapraklı gülü hatırlamazmış. Artık etrafta başka yeni güzel rengarenk güller varmış, şansını onlarda denemek istermiş rüzgar, belki biri onunla gelir diye. Fakat rüzgar da bilmezmiş ki yer yüzünde ki hiç kimse, hiç birşey onunla gelip te hayatta kalamazmış, bu rüzgarın kaderi imiş. Özünde rüzgar, ona meydan okuyabildikleri için onları kıskansa da, aslında kuşlara hayranmış. Çünkü onlar istedikleri zaman rüzgara karşı koyup istedikleri gülün dallarına konabiliyorlarmış, rüzgar hep kuşlar gibi olmak istermiş, onlar gibi sevdiğiyle birlikte bir ömür birlikte olabilmeyi dilermiş en derinden. Bülbüllerin güllerle yaşadıkları aşkı kıskanırmış hep ve ne zaman bir bülbül bir güle aşık olsa ona şarkılar söylese onu mutlu etse, rüzgar gelip herşeyi karıştırıp savurup o gülü almaya çalışırmış bülbülün elinden, olan da hep zavallı güllere olurmuş, iki aşk arasında ömürleri geçip gider, yaprakları dökülüp iki sevdiğine de kavuşamadan solup giderlermiş. Aşkın özü. En sonunda ortada ne gül kalırmış, ne bülbül ne de rüzgar. Bu arayış ve bekleyiş hep böyle sürüp böyle gidermiş, Adem ile ]