duyuluyor, bu kez bir kadın, 20�lerinde ancak:
�Sabahtan ak�ama sizlerden para istendiğini, rahatsız edildiğinizi biliyorum. Ben de sizi rahatsız ettiğim için özür diliyorum. Ama ben de yoksulum. Param pulum yok, evim barkım yok. Ayrıca seropozitiim. Anneyim, 25 aylık bir kız çocuğum var: Onun karnını da doyurmam gerek. Ne olur bir öro, bir metro bileti, bir lokanta bileti, bir sigara, bir sandviç, bir parça çikolata... �
Genç anne küçük bir kız çocuğunun elinden tutmu�, çeki�tirerek dileniyor. Kız çocuğuna bakıyorum: Sanki artık bu dünyadan değil. Sanki bu dünya, onun dünyası değil. Genç anne ön kapıdan binmi�ti, arka kapıdan iniyor: Para veren, yardım eden oldu mu?
Metro yeraltından yeryüzüne çıkıyor: Seine Nehri üstündeki köprüden geçiyoruz. Sağ tarafımızda, çok uzaklarda tavanı, gökle bulu�tu bulu�acak kubbesi altınla kaplı �İnvalides� binası pırıl pırıl, gözlerimiz kama�ıyor. Dilenci genç kadın bu manzarayı görmüyor. Onun derdi çocuğunun karnını doyurmak. Austerlitz Garı solda kalırken, metro durağına varıyoruz. Pazar yorgunu vagondan birkaç ki�i daha iniyor. Biz kalıyoruz: Bastille�de binen sarı�ın bomba, Magripli genç ve bendeniz kulunuz.
Tam o sırada ya�lı bir çift biniyor. Ya�lı kadın ve kocası gelip kar�ıma oturuyorlar. Erkeğin elinde iki naylon torbada pazardan alınmı� taze sebzeler. Bayan iki büklüm, ama son derece genç i�i ve hakikaten harika bir at kuyruğu yapmı� ki diliniz tutulur. At kuyruğunu inerlerken fark ediyorum.
Yanıma oturur oturmaz derin �felsefe yapmaya� ba�lıyorlar. Önce bayan ba�lıyor: �Gérard bugün biraz daha iyiydi. � Sonra erkek devam ediyor... Sonra kısa süren bir sessizlik... Bir ara ya�lı kadın, elleriyle iki naylon torbaya hakim, �Herhalde Campo-Formio istasyonuna varıyoruz� diyor. Dosdoğru. Ba�kası zaten olamazdı. İstasyona varınca ya�lı amca sözü yeniden alıyor, �Bak gördün mü, Campo- Formio�ymu� gerçekten. � Doğru be! Sanki bu i�areti bekliyormu� gibi, ya�lı bayan, �Haydi kalkalım�, diyor, �gelecek istasyonda ineceğiz nasıl olsa. � �Tedbiri elden bırakma Cabbar! � diyen Yılmaz Güney gözümün önünde canlanıyor, birlikte bıyık altından gülüyoruz.
Pazar metroları yollarına devam ediyor. Bizimle veya bizsiz.
Sadece, sanki sadece yabancıları ta�ıyan metrolardır pazar metroları: Yabancıları, göçmenleri, köklerinden kopmu�ları, kökenlerinden koparılmı�ları. Köklerini yitirmek üzere olanları. Yani( k) öksüzleri.
Place d�İtalie�de( İtalya Meydanı�nda) iniyorum. Saat 14 olmadı daha... Güne� soğuk.
Pazar öğleden sonrası bitmeden, saat 16.30�da, haydi eve dönmeli ve bütün bunları yazmalı diyorum...
Paris böyledir i�te. Aynen böyle: Korkak, umursamaz, hain, ya�lı, fırlama, dilenci, bitirim, kopuk, sabahları serseri, geceleri pu�t, ak�am üstleri aceleci, i�sizleriyle ihtilalci, kadınlarıyla saldırgan, sevecen, â�ık, yalnız, geveze-gezegeze, seyirci ve seyirlik, uzak ve yakın. İhtilaller tanığı ba�kent. İhtilallere be�iklik yapan ama bir türlü ana ol( a) mayan ba�kent. I�ık- Kent. Seyir-Kent ve bilhassa Gösteri-Kent. Metro-Gün. Metro-Gece.
■
34