A-2343-Perspective30-IC-email | Page 36

Araştırma Siz de küçükken oyuncaklarınızı kimseyle paylaşmayıp onlarla arkadaş olduysanız; evde oyunlarınızı tek başınıza oynayıp hayaller dünyasında uzun yolculuklar yaptıysanız, buyrun tek çocukların arasına… Seray KARAALP [email protected] B 36 Tek Çocuk Olmak aşlığı okuduktan sonra yazıyı yazanın tek çocuk olduğunu tahmin etmek çok da zor olmamıştır. Elbette ki bu konuda biraz daha “bilimsel” şeyler söyleyebilmek adına birtakım araştırmalar yaptım ve sonunda “tek çocuk olmanın” kişiye kazandırdığı özellikler, tek çocuğun aile ve toplum içinde edindiği konum ve sorumluluk bilinciyle ilgili fikir edindim; aynı zamanda kendime karşı da ayrı bir farkındalık geliştirdim diyebilirim. Tek çocuk olmanın kişiye küçüklükten kazandırdığı ilk ve en önemli özellik, geniş bir hayal gücüne sahip olmaktır. Evde kaldığında oyun oynayacak bir akranı olmadığından, oyuncaklarını birbirleriyle konuşturarak yarattığı çeşitli hikâyelerle, farkında olmadan hayal dünyasının sınırlarından uzaklaşmaya, dolayısıyla yaratıcılık konusunda diğerlerinin önüne geçmeye başlar. Bu sayede daha geniş ve renkli bir iç dünyanın kapılarını aralamış olur tek çocuk. Okuduğum çoğu makalede ulaşılan ortak sonuçlardan biri tek çocuğun sorumluluk bilincinden uzak ve paylaşmayı bilmeyen bir karaktere sahip olmasıydı. Psikologlara göre, çocuğun yetişme döneminde, oyuncaklarını, kıyafetlerini ve kendine ait olduğunu düşündüğü şeyleri bir kardeşle paylaşması onun ilerde pay- Tek çocuk olmanın kişiye küçüklükten kazandırdığı ilk ve en önemli özellik, geniş bir hayal gücüne sahip olmaktır. laşımcı bir yapıya sahip olmasına yardımcı olurmuş. Bunun yanında, ailenin tek odağı olmasından dolayı her isteği ebeveynleri tarafından yerine getirilen tek çocuk, sorumluluk üstlenmekten uzak büyürmüş. Böyle ifade edildiğinde kulağa mantıklı gelmiyor değil ancak kişisel deneyimlerimle birlikte yorumladığımda söylemem gerekir ki, sorumluluk üstlenme meselesi çoğunlukla kişinin karakterinden kaynaklanıyor. Çoğu kardeşi olan insanın kendi sorumluluklarını kardeşlerine yıkmaya çalıştıklarına az rastlamış değilim. Paylaşım konusunda biraz eksik kaldığımızı itiraf etmem gerekir. Zira doğduğun andan itibaren her şeyin ilk ve tek olarak sana tahsis edildiği bir ortamda, sana ait olanlara bir başkasının el uzatması ya da bir adım öteye gidip karşındaki istemeden senin olanı ona uzatmak tek çocuk için tanıdık olmayan bir durum. Haliyle okul ortamında yaşıtlarıyla kaynaşmaya başladığında, oyuncağı elinden alındığında var gücüyle ağlayan ve ortalığı karıştıran da yine malumunuz tek çocuk olmaktadır. Çünkü kardeşi olan, zaten evde o oyuncağın elinden alınmasına (ya da onu kendi isteğiyle kardeşine bırakmaya) alışmıştır. Uzman Pedagog Sevil Yavuz,  milliyet.com.tr’de yer alan bir yazısında, tek çocuğu olan ebeveynlerin, bebeklik döneminden başlayarak çocuğun yetiştirilmesinde aşırı titizlik göstermelerinden ötürü, çocuğun ağlamasına fırsat verilmediğine, her isteği yerine getirilen çocuğa “hayır”ın öğretilmediğine dikkat çekiyor. Yavuz’a göre, ebeveynlerin 0-6 yaş döneminde çocuklarına karşı aşırı korumacı ve ilgili bir yaklaşım sergilememesi gerektiğinin, anne-baba otoritesinin öğretilerek, çocuğun ilerde içine gireceği sosyal ortamlarda kurallara uyumsuz ve aykırı tavır sergilemesinin önüne geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Tüm bu söylenenlerde doğruluk payı bulunduğuna şüphe olmasa gerek; ancak her tek çocuğu da bu çerçe-