aşkın tuttu ellerİmden
Romantik filmler, suç filmleri, yol
filmleri... Filmleri sınıflandırabil-
mek için oluşturulan bu kategoriler
sinema tarihine belli bir süreliğine
amacına ulaşmış olabilir. Günü-
müzdyse yıllar içinde çekilen film
sayısındaki artış ve bu filmlerin bir-
birlerinden ayrılmak için verdikleri
mücadele sonucu, genellenmiş si-
nema kategorilerinin dışına çıktığı-
mız yadsınamaz bir gerçek. Bu çıkış
da ister istemez sınıflandırma işlemi
için yeni isimlere, yeni kategorilere
ihtiyaç duymakta. İhtiyaç duyulan
bu kategorilerden biri de şüphe-
siz “Bonnie and Clyde geleneği”.
İki
suçlu
tanışır,
birbirleri-
ne aşık olurlar ve tutamaya-
cakları sözler vererek suç iş-
lemek adına yollara düşerler.
“Bonnie and Clyde geleneği’”nin
kabaca özetini yapıp düşündüğü-
müzde akıllara bu kalıba uygun
pek çok film gelmekte. Bunlardan
bazıları Jean-Luc Godard’ın Je-
an-Paul Belmonde ve Anna Kari-
na uyumunu yakaladığı Pierrot le
fou (1965), David Lynch’in Alice
in Wonderland metaforlarıyla bi-
çimlendirdiği Wild at Heart (1990),
Quentin Tarantino’nun senaryo-
sunu Tony Scott’a sattığı True Ro-
mance (1993), türün en masumane
örneği Wes Anderson’ın kırsal hi-
kayesi Moonrise Kingdom (2012)
ya da Anderson’ın filmi ile aynı yıl-
da vizyona girmiş olan Ben Wheat-
ley filmi Sightseers (2012)... Peki,
benzer içeriğe sahip bu filmlerin
kısa sürede bu denli popüler ol-
ması ve kendi içlerinde bir sinema
türü yaratmasının sebebi nedir?