8 Noir 9 | Page 31

aşkın tuttu ellerİmden Romantik filmler, suç filmleri, yol filmleri... Filmleri sınıflandırabil- mek için oluşturulan bu kategoriler sinema tarihine belli bir süreliğine amacına ulaşmış olabilir. Günü- müzdyse yıllar içinde çekilen film sayısındaki artış ve bu filmlerin bir- birlerinden ayrılmak için verdikleri mücadele sonucu, genellenmiş si- nema kategorilerinin dışına çıktığı- mız yadsınamaz bir gerçek. Bu çıkış da ister istemez sınıflandırma işlemi için yeni isimlere, yeni kategorilere ihtiyaç duymakta. İhtiyaç duyulan bu kategorilerden biri de şüphe- siz “Bonnie and Clyde geleneği”. İki suçlu tanışır, birbirleri- ne aşık olurlar ve tutamaya- cakları sözler vererek suç iş- lemek adına yollara düşerler. “Bonnie and Clyde geleneği’”nin kabaca özetini yapıp düşündüğü- müzde akıllara bu kalıba uygun pek çok film gelmekte. Bunlardan bazıları Jean-Luc Godard’ın Je- an-Paul Belmonde ve Anna Kari- na uyumunu yakaladığı Pierrot le fou (1965), David Lynch’in Alice in Wonderland metaforlarıyla bi- çimlendirdiği Wild at Heart (1990), Quentin Tarantino’nun senaryo- sunu Tony Scott’a sattığı True Ro- mance (1993), türün en masumane örneği Wes Anderson’ın kırsal hi- kayesi Moonrise Kingdom (2012) ya da Anderson’ın filmi ile aynı yıl- da vizyona girmiş olan Ben Wheat- ley filmi Sightseers (2012)... Peki, benzer içeriğe sahip bu filmlerin kısa sürede bu denli popüler ol- ması ve kendi içlerinde bir sinema türü yaratmasının sebebi nedir?