Elbette Benjamin’in bu düşünsel
yargısının sosyo-tarihsel bir altya-
pısı yok değildi. Zira kendisi, Rus
proletaryası Stalinist bürokrasi
karşısında teslim bayrağını çe-
kerken ve doğup büyüdüğü (ve
büyürken dört devrimine tanıklık
ettiği) Alman işçileri de Hitler’e
tek bir kurşun sıkmadan evlerine
çekilirken, siyasal atmosferin içe-
risinde soluk almaya başlamıştı.
Sadece Benjamin’de değil, örne-
ğin Zweig’da da ifadesini bulan
ve bütün bir kuşağın üzerine çö-
reklenen politik demoralizasyon,
o sıralarda Avrupalı düşünürlerin
tahayyüllerinde herhangi bir “me-
sih” fikrini anlamlı kılamıyordu.
Ancak Lih’in ileri sürdüğü ar-
gümanlar
noktasında,
kaba
bir
refleks
olarak
hemen
aynı
mantığa
sarılmayalım.
Demek istediğimiz Lih’in bunu ileri
sürmesinin sebebini, yüzeysel bir
biçimde neoliberal yağmanın var
olduğu gerçeğine indirgeyemeyiz.
Bunun yanı sıra Lih haklı da ola-
bilir. Savaş, barış, ticari anlaşma,
miting konuşması, sınavı geçme,
iyi bir kariyer planlama, ilgili ve-
liler olma gibi sayısız geleneksel
norm mevcut kurumlar tarafın-
dan dereceleri değişmekte olan
“kahramanlık” momentleri olarak
görülürken, iktidarın bir sınıftan
diğerine geçişi neden “destansı”
bir düşünsel form kazanamasın?
Cüret edelim ve soruyu bir adım
ileriye taşıyalım: “Önder” ile “ön-
derlik” kelimelerinin sahip olduğu
sosyo-politik nüans, “kahraman”
ve “kahramanlık” meseleleri için
de geçerli midir ve eğer öyleyse,
“kahramanlık” nosyonunun ala-
met-i farikası nerede aranmalıdır?