Mutlak iktidarla yetiştirilen neslin
toplumsallaşırsa ve siyasi iktidarı
alırsa neler yapacağını göstermi-
yor, tersine 2. Dünya Savaşı’nın ak-
törlerinin çocukluğuna gidiyor ve
faşizmin tohumlarının ailede başla-
dığını, gelenek adı altında iktidarın
nasıl acımasız olabileceğini gös-
teriyor. Haneke’nin 2009 yapımı
Das weisse Band (Beyaz Bant), 1.
Dünya Savaşı’nın hemen öncesin-
de geçerken, filmde çocuklar din,
gelenek, baba halini almış mutlak
iktidar tarafından bazen şiddetle
bazen sembolik olarak eziliyorlar.
Haneke, Nazi Almanyasının gök-
ten inmediğini arka planında mut-
lak iktidarla yetiştirilmiş bir nesil
olduğunu siyah beyaz anlatıyor.
Bunu gösterirken kendine has üs-
lubuyla insanı huzursuz etmeyi
başarıyor ve bunu da taraflarını
büyüterek, abartarak yapıyor. En
masum olan en deneyimsiz olan-
dır, çocuk olandır. Öte tarafa ise
din adamını koyarak taraflar arası
uçurumu artırıyor. Rakel Dink’in
dediği gibi bir bebekten katil
yaratan karanlığı sorgulayalım.
Bazen ikili ilişkilerdeki bu bozulma-
lar tamamen bağımsızlıklar tarafın-
dan gerçekleşir. Haneke toplumsal-
laşmamış, bireysel, tekil bozulmayı
bir sonraki filminde, 2012 yapımı
L’Amour (Aşk) ile gösteriyor bizlere.
Bu sefer hatırlatmıyor, kurgulatıyor.
En iyi bildiği yöntemle, Georges -
Anne çiftiyle, yapıyor bunu da.