HİSSETMEK
Bir saniye dur, düşün. Hayat nedir? Doğarsın, duyarsın,
gülersin, yürürsün, yersin, içersin, okula gidersin, düşünürsün,
büyürsün, aklın başına gelir, seversin, aklın başından
gider, ayrılırsın, hüzünlenirsin, geçer dersin, beklersin,
gün gelir, evlenirsin, seversin, seversin, zaman
geçer, yaşlanırsın, yaşadıklarını başkalarının gözlerinde
görür, sonra da gözlerini kaparsın sonsuza dek. Bunca
yaşadıkların hep duygularla değer kazanır. Acı duygusu
bile anılarda güzelleşir ama bir düşün. Ya yaşadıklarını
hissetmeseydin, ya senin hayatını yaşanabilir kılan o
duyguların sinirlerinde iletilmeseydi? Hissetmek olmadıktan
sonra hayatın ne manası kalırdı?
vermenin değerini? Maneviyat kelimesi durur muydu
maddiyatın yanında? Sözlükler olur muydu insanlar
anlamdaki ağırlığı hissetmese? Empati kurabilir miydin
karşındakiyle? Karşında biri olur muydu paylaşacak bir
şeyin olmasa? Koca bir toplumda yalnız kalmaz mıydın?
Yalnızlığı hissetmesen dostunla içtiğin bir fincan kahvenin
kırk yıl hatırı kalır mıydı? Geçmişte içilen kahve hatırlandığında
damarlarında dolaşan kan yüzüne vurup
pembe yanaklarını güldürebilir miydi? İnsanlar hatırlar
mıydı ki?
Hatırlamak için akla kazınmalıydı yaşananlar. Yaşanmışlıktan
duygular akmalıydı. Acı, sevgi, ihanet, sabır, aşk,
özlem, melankoli olmadan akıla kazınmamalıydı yaşananlar.
Gelip geçen her şey duygularından kalemine
mürekkep gibi akıp kalemin yazısına şekil vermeliydi.
Akla kazınan bu şekilde kazınmalıydı. Yoksa anlamı kalır
mıydı kazımanın? Ben seni kazır mıydım aklıma?
Kerem BAYRAMOĞLU
9-B
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
ZÜMRESİ
Doğduğun an yüzüne vuran havayı yüzünde hissetmeseydin
soluyabilir miydin? Annenin o tatlı sesini duymasaydın
sevildiğini hisseder miydin? Daha da kötüsü,
sevmeyi hissetmesen, huzur, güven, aşk, dostluk ve
merhametin varlığından haberdar olur muydun? Haberdar
olmak bir yana, bu kelimelerin gerçekliğinden
şüphe duymaz mıydın? Sevilmeyi hissetmesen evlenip
çocuk sahibi olabilir miydin? İnsan soyu devam edebilir
miydi ki aşk olmasa? Sevdiğin seni arkandan vurduğunda
yaşadığın acı ve hüznü, pişmanlığı sayfalara dökebilir
miydin? Korkuyu hissetmesen, bilinmeyeni merak
etmesen, ölümü bilebilir miydin? Yaşamak değerlenir
miydi ölüm karşısında? İnsan canı tatlı olabilir miydi?
Kendinden çok değer verdiğin biri olabilir miydi? Kendine
değer verir miydin ki ? Anlayabilir miydin değer
NEDİR EDEBİYAT?
Edebiyat var olmaktır.
“Essence precedes existence” Yani varoluş, öz’ü bulmaktır
der Sartre. Öz, ulaşılabilecek bir şeyse eğer, seçimlerin
sonucudur. Edebiyat da o seçimlerin bizi ulaştırdığı yoldur.
Neyin ne olduğunu anlatmaya çalışan bu isim cümlesi
serisinin anlatmaya çalıştığı şey şu: öz, edebiyattadır.
Edebiyat var olmaktır. Hakan Günday’ın bugün söylediği
gibi, okumak insana çok şey katar çünkü hiç yan yana gelme
ihtimalinizin olmadığı bir insanın dahi tecrübelerini
öğrenebilirsiniz. Bu nedenle edebiyatın kendisinin de her
zaman söylemeye çalıştığı ve pek çok zaman söyleyebildiği
gibi, edebiyat yol gösterir. İnsan ve edebiyat arasında
ortak çıkarlara dayalı bir ilişki vardır. Her şey var olmak
istediğinden, insan edebiyatı edebiyat da insanı var eder.
Bu nedenle insanın edebiyata bakışı hem pragmatist hem
de naif, içten bir ilişkidir. İnsanın insanlığından feyz alıp,
var olduğundan belki de hiç haberdar olmadığı derinlerinden
yola çıkıp yarattığı edebiyat; insanın ellerinden
çıkınca büyür, genişler, insanın etrafını sarar ve insanı
yaratır. İnsan da aslında budur zaten: et ve kemik olarak
dünyaya gelip kendisini sonradan tanımlayıp varoluşun
sırrı etrafında dönen varlık. Değişen, değişme çemberinin
içinde hep başka yollarda yürüyen insan edebiyatın
ürünüdür. Kurgusal ve gerçek olan insan yoktur, hayatın
içinde veya edebiyatta olan insan yoktur; var olan insan
vardır. İnsanı da edebiyat var eder. Edebiyat var olmaktır.
Öznur HANCI
12-B
THE CLAPPER 2014 - 2015 15