İNÜ Bülten 45.İNÜBÜLTEN | Page 47

Google taramasında bir şey çıktı ve girdim oraya özetine baktım. Her hasta doktora anlatırken ayrı bir şey anlatır. Oradaki içeriğe baktığımız, düşündüğümüz mana değil. Yani her hastalığı aynı hasta farklı anlatır. Doktorun bunların içerisinden seçip doğruyu bulması lazım manasında bir yazı yazılmış. Sonra ertesi gün bunu Cengiz Hoca ile konuştuk yapalım dedim. Sonra‘ Her Hastalık Bir Hikayedir’ yarışması böylece başladı. Her hastalık bir hikâyedir fikrini nasıl tanıtalım, nasıl duyuralım, bir web sitesi oluşturalım, onun kaynağını nereden bulalım ve birinciye üç bin, ikinciye iki bin, üçüncüye bin lira verelim dedik. Bu yedi yıl boyunca böyle devam etti. Burada Her Hastalık Bir Hikâye yarışmasında ilginç hikâyeler geldi. Sonra jüri onları eledi sonra birinci, ikinci ve üçüncü kararlaştırıldı.” nuşmasını yapan Dr. Nejdet Subaşı şunları kaydetti:“ Ben bir sosyolog olarak hemen her anlattığım şeyi bir hikâye ile ilişkilendirmeyi, gündelik hayattan örnekler aktarmayı, özellikle kitaba bir hayli uzak olduğunu düşündüğüm yeni kuşak öğrencilerinin anlamalarını kolaylaştırmak, bazen bir tiyatrocu gibi ekranda, sahnede, sınıf ortamında resmen oyun oynadığımı düşündüğüm için bunun çok değerli bir çaba olduğunu özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.” Subaşı kendi yazdığı hikâye deneyimlerinden bahsederek“ Bende 2015’ ten itibaren sosyal bilimlerde edindiğim nükte sebatı ve tabii ki başka kazanımlarımı da hesaba katarak gündelik hayatın değişik alanlarını kaleme almaya başladım. Bunun için de çok fazla başka birinin hikâyesine kulak
bulaşmadan, başkalarının hikâyelerine kendimi karıştırmadan, kendi üzerinden ilerleyen metinler yazmaya başladım. İçinde göç, köy yaşamı, şehir, siyaset, sokak araları, mahalle karşılaşmaları, aşk, ölüm vs. gibi gündelik hayatın hemen her alanında karşı karşıya gelebileceğimiz öğeleri, hikâyeleri ben bir araya getirmeye çalıştım ve şimdi sekizincisini geçtiğimiz günlerde yayınladım. Özellikle sosyal bilimlere ilgi duyan arkadaşlar, edebiyat çevrelerinin ilgileri farklı ama özellikle sosyal bilimlere ilgili arkadaşlarımızın bu metinlerdeki o gündelik hayat sosyolojisine ilişkin gördüklerini, değerlendirdiklerinde onlardan hoş övgüler de alıyorum. Bir yazarın bu tür şeylere de ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ama hiç hastalık meselesi aklıma gelmemişti. Ben de yazdım aslında. Oğlumu 18 yaşında kaybettim. Onun ölüm haberini duyuşum ve o noktada hastaneye nasıl gittiğime ilişkin sadece o kesiti anlatan bir öykü, hikâye yazmaya çalıştım. Sonradan onun yazarı ben olmama rağmen kendi hikâyemi okurken de çok sarsıldım. Her seferinde yeniden sarsıldım. Bunların çok değerli olduğunu düşünüyorum. Hastalığın kendisi zaten yakıcı yıkıcı bir şey ama onu hikâyeleştirmek, onun üstünden insani unsurları ortaya çıkarmak belki bize sert gelen doktorlar hakkında da daha yumuşak bir yaklaşım ortaya çıkmasına vesile olabilir” şeklinde konuştu.
Haber: Mizgin ŞENGÜL
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ HABER BÜLTENİ
44