ÇEMBERİMDE GÜL OYA 1 | Page 190

MALATYA YÖRESEL HİKAYELER MALATYA NEDEN 44 Turgut Özal birgün Istanbul’da, Pera Palas’ta hemşehrileriyle birlikteymiş. Onlarla Malatya'yı konuşuyor, sorular soruyormuş. Malatya Eğitim Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mesut Parlak (İstanbul Universitesi Rektörü) da oradaymış. -Sayın Cumhurbaşkanım! demiş, "Hep siz soruyorsunuz. İzin verirseniz ben de size bir soru soracağım?" -Sor bakalım Mesut Hoca! -Efendim, Malatya'nın plakası neden 44 -Hoca, senin soru da çok kolaymış. Neden olacak? Şehirlerin plakaları alfabetik sıraya göre veriliyor. Malatya'nın da sırası 44 olduğundan. -Sadece ondan dolayı değil sayın Cumhurbaşkanım! Malatya'ya 44 numaranın verilmesinin bir gerekçesi daha mevcut. Malatya “dört dörtlük” bir şehir olduğu için plakası da "dört dört".Görüyor musunuz sayın Cumhurbaşkanım? Sizin de bilmediğiniz şey varmış! Özal basmış kahkahayı. Ve Mesut Hoca'nın bu esprisini de ölene kadar kullanmış. KABAK AŞI Vaktiyle Yeşilyurt’a imam olarak gelen birisi ramazanda işbaşı yapmış. Camiye yakın evlerden birinin sahibi hazırlıksız olarak imamı iftara çağırmış. O akşamın yemeği kabak aşı imiş. Sofrada ev sahibi imama “kusura bakma,” demiş. “Aceleye geldi. Başka bir hazırlığımız olamadı.” İmam, memnun olduğunu, kabak aşını da çok sevdiğini söyleyince ev sahibi rahatlamış ve yerinde bir iş yaptığını sanarak durumu ertesi gün imamı çağıracak olan komşusuna anlatmış. O da i ftar yemeği olarak bir kabak aşı hazırlattırmış. Derken o ona, öbürü ötekine söyleye söyleye imama tam 25 gün kabak aşı yedirmişler. Bundan fazlasıyla sıkılan imam bir seher vakti minareye salâ için çıktığında yüksek sesle bağırmaya başlamış: “Çırmıktıya imam oldum, Doğrusu belâmı buldum. Akşama kabak aşı, sabaha kabak aşı, Çekilir mi ya Resulallah.” GIVIR ZIVIR 1980 yılında ilçe genelinde yapılan aramalarda birkaç jandarma Kalecik Köyü’nde bir evi aramak üzere içeri girerler. Aramayı bitirip çıkacakları zaman evin ihtiyar kadını; - Oğlum oturun bir parça bir şey yiyin. Benim de torunum asker, sizi onun yerine koydum ne olur beni kırmayın, diye yalvarır. Jandarmalar herhangi bir şey yemenin yasak olduğunu söylerlerse de kadın aldırmaz. - Oğlum pek bir şey yapmayacağım. Hazırdan gıvır zıvır birşeyler çıkarayım da yiyin diye tekrar yalvarır. Bunun üzerine böyle bir yemek adı duymayan askerler dururlar. Biraz sonra kadın elinde pekmez ve yoğurtla gelir. Askerler yemeğe bakarak merakla sorarlar. “Nine bunun hangisi gıvır zıvır”. Nine de pekmezi göstererek “bu gıvır”, yoğurda da “bu da zıvır” der. Karnını doyurup kalkan askerler nineye teşekkür ederler ve “şu gıvır önemli değil ama zıvırına diyecek yok” derler. AKÇADAĞLI GÖRÜRSEN Malatya sokaklarında dolaşan, çöplükte yaşayan sahipsiz dişi köpek yeni palazlanmaya başlayan yavrularını etrafına toplamış. Onlara hayatta kalmaları, yaşamaları için gerekli kuralları öğretmenin zamanının geldiğini düşünmüş. Etrafına topladığı eniklerine ilk dersini vermiş, -Bakın insanlar sizi gönce eğer yere eğilirse hemen kaçın ya da pusun! Akçadağlıysa başka!!!" Eniklerden biri sormuş, -Neden peki? -Çünkü insanlar yere eğilince taş alıp, size atacak demektir. bu taş sizin canınızı yakar, sakat bırakabilir" bir diğer yavru, -Neden 'Akçadağlıysa başka' onları nasıl bilecez? ne apacaz? -Yavrum insanlar eğilince yerden taş alacaktır. Kaçın yada pusun ama Akçadağlılar başka! Onlar taşı cebinde taşır. O yüzden sizi görünce elini cebine atanlar bilin ki Akçadağlıdır. Ve sakın pusmayın hemen kaçın! HIZIR Akçadağ’ın Tataruşağı Köyünde Hıdrellez ayı girdiğinde, kömbe-köfte yapar, “Hızır payı” olarak komşulara dağıtırlar. Evin birinde de kömbe yapmışlar, bir pay da “Hızırın payı, gelip alır, unumuza bereket gelir” düşüncesiyle un hararının üzerine bırakılmış.