Yeşerim Yıllıkları İÜ Orman Fak. Orman End. Müh. Böl. 1998 Yıllığı | Page 18

ED‹TÖRDEN KOCA MEŞE senelik birliktelik ve daha ısınamadan ayrılış. Ayrılırken neler bırakmadık ki arkamızda. Laboratuarımızda ağaçlan kırdık, ezdik, ve hiç acıma duygusu yok içimizde. Çünkü bütün bunları hep araştırma görevlisi yaptı ve biz kırk kişi, hiç çıtımızı çıkarmadan (istisnalar müstesna) seyrettik. Bir kişi çıkıpta neden güzelim ağaçlan kınyorsun, yazıktır demedi. Başka bir araştırma görevlisi emprenye ediyoruz diye o kadar güzel kesilmiş ağaçlan zehirli suda boğdu da yine çıtımız çıkmadı. Sanki kurutuyoruz diye sıcak fırınlarda işkence edilen ağaçlar için çıtımız çıkmış gibi. Bütün bunlara hiç itiraz etmediğimiz gibi üstüne üstlük birde yardım ettik. Kısacası, ne “keresteci” demelerine aldırdık, ne “diplomalı marangoz”. Ne “kerestronik” ne de “”kalastronik” sözleri set oldu önümüze. Kemiklerimizi “yonga” ettiler, kanımızı tutkal. Her birimiz özgül ağırlıkları farklı birer levha oluverdik. Artık kimimiz formaldehit ayrışmasından dolayı parçalanacak, masif hayatına özlem bile duyabilecek. Kimimiz güzel desenli ağaç malzeme ile kaplanıp vitrinlere çıkacak. Kimimiz de daha dayanıklı “laminant”la kaplanacak. Ve hepsinin bir gün modası geçecek. Atılacaklar bir köşeye. “Kullanılamaz” mührünü yiyerek çürümeyi bekleyecekler. Devamlı çağıran ve ayırım yapmayan toprak bir gün herkesi çağıracak. Koca meşe görkemli gövdesi altında, yüzyıllar öncesinden yıllık haklalarında biriktirdiği nadir dostluktan yapraklarının hışırtısı eşliğinde, biz bu günün çocuklarına armağan ederken, hiçte üzgün değil. Al “Koca Meşe”m bizi de sakla, gölgenin bayıltıcı hoşluğunda yaşadığımız dostlukları, alda sakla, yarının insanına güvenemiyorum. Belki yarının insanı göremeyecek, tadamayacak ve hissedemeyecek diye korkuyorum bu dostlukları.* Kimimiz çok çalıştıkta geldik, kimimiz karambol dedik. Hepimiz İstanbul’da Belgrat’ın koynuna mesken eyledik. Ve galiba seni sevdim “Orman Fakültesi”. Bunu senden uzak kaldığım zamanlar daha iyi anlıyorum. İstanbul... Kartpostallarda, televizyonlarda, kitaplarımda ve en önemlisi hep hayallerimde gezinen şehir. Filozofların, “Dünya büyük bir devlet olsa başşehri İstanbul olurdu” diyerek iltifatlarım gizleyemedikleri şehir. Sana kavuştum ama büyük kent, büyük gürültü, büyük kirlilik ve gözümde küçülen bir dünya... Sen (Orman Fak) sakın alınma! İstanbul’dasın fakat, yemyeşil bir ortam, pınl pırıl havanla farklısın İstanbul’dan. Sana ulaşmak için kıvrım kıvrım geçilen yollar, yolların kenarında insana tünelden geçiyormuş hissi veren iri gövdeli çınarlar, gökkuşağı “kemer”in altından geçmek ve sen... Ihlamur kokulan arasında yükünü boşaltıp hafifleyen hamal kıvamında giriyorum bahçene. Ve birdenbire dört yılımızı serpiştiriyoruz dört bir köşene. Ders sıralarına, tatbikat salonlarına, botanik bahçene, yemyeşil havuz misali çayırına, kantinine, en vefalı dostum yaşlı meşenin altına. Dört senelik tahsil, dört Hakan KESKİN 14