Turkish Independent Issue 4 | Page 7

Haziran- 2013
7
Haber

Özgür Gençalp

göstericilerin hedefi bu kez meydanda kalan panzer ve TOMA ' lar oldu. Son araçların da 16.25 itibariyle meydandan ayrılmasıyla birlikte göstericilerin hedefleri bu kez canlı yayın araçları oldu. Medya aleyhine slogan atan
göstericilerin bazıları canlı yayın araçlarına saldırdı. Saat 17.00 civarında ise Gezi Parkı ' ndan siyah bir duman yükselmeye başladı. Giderek artan duman parkı kaplamaya başladı. Ancak yarım saat sonra duman kayboldu.
Protesto dalga dalga yayıldı Taksim Gezi Parkı ' nda ağaçların kesilmesine karşı çıkan grubun başlattığı protestolar İstanbul sınırlarını aştı. Başta İzmir ve Adana olmak üzere Türkiye ' nin birçok bölgesinde protesto gösterileri düzenlendi. İzmir ' deki protestoların ilk adresi Alsancak Meydanı ' ydı. Akşam saatlerinde bir araya gelen göstericiler, sloganlarla Taksim ' deki polis müdahalesini protesto etti. Basmane Meydanı ' na doğru yürüyüşe geçen gruba, polis izin vermedi. Bunun üzerine göstericiler ve çevik kuvvet ekipleri arasında gerginlik yaşandı. Daha sonra Talatpaşa Bulvarı ' na çıkan grup, burada yolu trafiğe kapatarak araç geçişini engelledi. Çöp konteynerlerini yakarak barikat oluşturan gruba, polis tazyikli suyla müdahale etti. Çıkan olaylarda yaralananlar ambulanslarda tedavi edilirken, çok sayıda gösterici de gözaltına aldı. Çok sayıda İzmirli, çıkan olaylardan sonra Gündoğdu Meydanı ' na gelmeye başladı. Bunun üzerine
Çevik Kuvvet ekipleri, verilen talimat doğrultusunda alandan ayrıldı. Yakılan ateşin etrafında toplanan grup, çeşitli sloganlar atarak protesto gösterisi düzenledi.
Korku İmparatorluğu ve Korkusu
Korku, genel görüşe göre, yaşanması muhtemel veya yaşanan bir olay karşısında hissettiğimiz kaygıdır. Korkunun var olabilmesi için korkulan ve korkutan tarafların ya da olayların varlığı söz konusudur. Elinde belli bir güce sahip bir bireyin bu gücü kaybetme tehlikesinden korkması normaldir. Lakin kimi zaman korkularla yüzleşmek kaçınılmazdır ve elindeki gücün sarsıldığını anlayan bireyin saldırgan bir tavır alması benim açımdan gayet beklendik bir tavırdır. Devletler de tıpkı bireyler gibi ellerindeki gücü kaybetme olasılığından korkarlar ve buna karşı gelişen her fikre saldırgan bir tavır sergilerler. Muhalif fikirlerden korkan devletler, kendisinden korkan, itaatkâr bir toplum yetiştirmekten yanadır. Türkiye’ de birçok gerilemeye, korkutarak apolitikleştirilen, robotlaşan bir nesle ve bireysel özgürlüklerinin kısıtlanmasına yol açan 80 ihtilalı sürecindeki gelişmeler ve sonrasında izlenen politika, insanlar üzerinde bir korku imparatorluğu kurulmasının yolunu rahatlatmıştır. Hatta bunun negatif etkilerinin, Kıbrıs’ ın işgal altındaki bölgesinde de günümüze kadar geldiğini net bir şekilde söylemek mümkün. Devletin yetiştirmeyi hedeflediği itaatkâr toplum, hakkı yendiğinde isyan etmez, özgürlükleri kısıtlanıp açık bir hapishanede yaşadığını fark etmez. İtaatkâr toplumu yönetmek çok kolaydır, televizyonda çıkan her şeye inanır, zorunlu eğitimde kafasına sokulan her şeyi sorgulamadan kabul eder, hurafelere inanır, araştırıp bilgi sahibi olmaz sadece verileni alır ve susar. İtaatkâr toplum devletin yararına işler, farklı olanları dışlar, ötekileştirir. Bunu itaat ettiği devletin veya inandığı dini adına ne mantığını ne de ahlakını sorgulamadan yapar. İnsanlar üzerindeki baskıların artması, yeni gelişen beyinlerin içini dogmatik fikirlerle doldurup, şiddet eğilimi bir toplum yaratılmasına kadar yol açmış olsa ki farklı olana karşı nefret söylemleri gelişti, aydın insanlarımızın otellerde yakıldı, insanların eşitliğinden yana olanlarımız gazeteye yürürken arkalarından vuruldular, arabalar bombalandı, gazeteler, partiler kurşunlandı, tehditlerin ardı arkası kesilmedi. Sürü psikolojisiyle hareket edildiğindendir herhalde, her zaman farklı olandan korkuldu her zaman önüne geçilmek istendi. Devletler, muhalif görüşlü aydın kişilerden ve fikirlerinden otoritesini sarstığı için korkar ve bu korkularını yenmek için farklı savunma mekanizmaları kullanır. Devletler, toplum içindeki itaatkârcılarını, medyasını ve diğer çeşitli baskı unsurlarını kullanarak, sahip olduğu gücü korumaya çalışır ve aydınlanmak isteyen halkı korkutur, itaat etmeye zorlar. Bunu yaparken kimi zaman dini öne sürer, kimi zaman sözde milli değerleri ve yeri gelir, onu 6 Mayıs’ ta idam eder, 19 Ocak’ ta arkasından vurur, 4 Eylül’ de işe giderken vurur, 24 Ocak’ ta ona suikast düzenler. İsyan eden öğrenciye biber gazı sıkar, hakkını arayan işçiyi coplatır, barış isteyenleri yerde sürükler, bunları yazan gazeteciyi içeri atar, internet üzerinden yolsuzlukları belgeleyenleri terörist diye yargılamaya çalışır sonra suçsuz öğrencileri hapse tıkar, sosyal paylaşım sitesinden Ömer Hayyam’ ın şiirini paylaşan sanatçıyı yargılar. Devlet bunu yaparken diğer yandan da topluma itaatkâr olun mesajı verir, isyan ederseniz içeri atarım sonunuz bunlar gibi olur, benden korkun, başkaldırmayın der. Hâlbuki halkın otoriteden değil, otoritenin halktan korkması gerekiyor. Otoriteye o gücü veren halk, at gözlüğünü çıkarırsa eğer birliğin verdiği gücün, otoriteyi bile yıkabileceğini, korkutan mekanizmaların üzerine kitlece gidilirse, artık itaat etmek zorunda kalınmayacağını ve özgür, sömürüsüz bir hayat sürdürebileceğini görecektir. Devletin aydın insanlara, öğrencilere, bozuk düzene başkaldıranlara, gazeteciye, öğretmene, kadına, memura, işçiye olan baskısı otoritesini kaybetme korkusundandır. Yazının başında da belirttiğim gibi korkularımızla yüzleşmemiz kimi zaman kaçınılmazdır.