4
Londra-Haber
Ali
BATURAY
[email protected]
Ölümden korkarmısınız?
Ne zaman ki bir ölüm olayı olur, yakınlarımızı, sevdiklerimizi
kaybederiz, geriye dönüp yaşadıklarımıza bakmak ihtiyacı
hissederiz.Geriye baktığımızda da yaşamın çok kısa, ölümün ise
hep yakınımızda olduğu gerçeğini algılarız.Bu kısacak ömürde,
boş yere kırgınlıklar, kıskançlıklar, kavgalar, sinirli haller
geçirdiğimize kanaat getirip, “değmezmiş” deriz.Ölümü aklınıza
getirdiğinizde bazı şeyler boş ve gereksiz gibi geliyor bize ama
aslında normal olan o “boş” dediğimiz insanlık hallerini yaşamamızdır.Yani sinirlenmelerimiz, kalp kırıklıklarımız, hüzünlerimiz, hırslarımız, kavgalarımız, küskünlüklerimiz,
kıskançlıklarımız, hatta yalanlarımız, iftiralarımız, aldatmalarımız, hepsi de insanlık hallerimiz... İnsan var olalı beri bunlar da var. Elbette bunları dengeleyebilmek en iyisi ama bu herkes
için kolay da değildir. Bir gün ölecek diye insanlardan tek tip olmalarını, duygularını saklı tutmalarını, tepki vermemelerini beklemek de haksızlık olur.O nedenle cenaze törenlerinde sıkça
söylediğimiz “hiçbir şeye değmez” sözü de biraz tam da laf olsun
diye, o hüzünlü ortamda konuşacak söz bulamamak ya da bir
konuşmaya zemin hazırlamaktan öte anlam taşımıyor.Ölümün nefesi hep ensemizde ama ne zaman geleceği hiç belli değil, oturup
onu bekleyemeyiz.Öleceğimizi hiç aklımızdan çıkarmadan ama
hiç ölmeyecek gibi yaşamayı başarmak elbette en güzeli ama
kolay da değil.Gençlik yıllarımda ölümden hiç korkmazdım, “ne
zaman gelirse o zaman gelsin, durup da onun korkusunu çekecek
değilim” derdim.90’lı yılların ikinci yarısında Yenidüzen’de
çalışırken, gazete yöneticileri ve çalışanlarına ölüm tehditleri
gelmişti.Bir gece pencereden atılan bir ölüm tehdidi mektubu buz
gibi hava estirmişti gazetede, hemen ardından da gazetenin
yazarlarından Kutlu Adalı Abimiz’in öldürülmesi, korku dozajını
artırmıştı. İnanın hiç korkmamıştım, yalnızca Kutlu Abi öldüğü
için derin bir üzüntü yaşamıştım, hepsi o kadar.Vesveseli bir
arkadaşımız olan sevgili Sami Özuslu, bu olaylar nedeniyle emniyet tedbirlerinden söz ederken benim rahatlığımdan rahtsız olur,
bunu da “geniş yürekliliğime” bağlardı. Sami, “Tehditler
karşısında bir senin bir de polisin gailesizliği gerçekten rahatsız
edici” derdi bana.Annem günlerce gözyaşı dökmüştü, “Bırak bu
gazeteyi, bırak bu mesleği” diye...Hem Sami’ye hem de anneciğime şunu diyordum: “Bizi birisi öldürmeye karar verirse,
kafasına koyarsa mutlaka öldürür. Biz korkup kaçmakla, saklanmakla, bunu önleyemeyiz. Durup da onun marazını çekecek
değilim.”İki farklı trafik kazasında bir halamın bir de teyzemin
oğlu öldü, kazalarda iki yeğenimi kaybettim; bu olaylarda hem
halamı hem de teyzemi gözlemledim ve kanaat getirdim ki evlat
acısı çekmek gerçekten çok zor.Bu kazalardan sonra, biraz fikrim
değişmişti; artık korktuğumdan değil ama anneciğim benzer
acıları çekmesin diye ondan önce ölmek istemiyordum.Evlenince
ve çocuklarım olunca iyice ölümden korkmaya başladım; kendim
için değil, bana ihtiyacı olan eşim ve çocuklarımı zorda bırakmamak için...Hem duygusal olarak hem de hayata hazırlanmalarına
yardımcı olmak için yaşamak, sağlıklı olmak zorundayım, artık
ölüm beni korkutuyor... Ölüm bana soracak değil biliyorum ama
ben hazır değilim henüz...Suna Atun’un cenaze töreninde, imamın
bana ço