Sarı Kasımpatılara ulaşan Relt ellerini nazikçe uzatarak
kasımpatıları yavaşça ve özenle kopardı. Metrelerce
öteden görmeme rağmen Relt’in duyduğu güveni
çiçeklere aktarışını hissedebiliyordum. Çiçekler kısa
bir süre sonra ışıldadı ve büyümeye başladı. Işıkları
o kadar parlaktı ki ataları Remad’ın ilk yırtıcıları olan
ve üstünde Kırmızı Pelerinli şövalyeleri taşıyan beyaz
atlar huysuzca kişnemeye başlamıştı. Mor derilerini
ve yüzyılların yükünü taşıyan kırışıklıklarla iç içe olan
yüzlerini açığa çıkaran beyaz tülleri kaldıran şövalyeler
hiçbir şeyin farkına varamadı. Sarı kasımpatılar Relt’e
dost olduklarını belli etmişlerdi. Tam bu anda kayalıkların
tepesinde, mağaramın hemen yanında Sarı Maskeliler,
Relt’in dostları –benim dostlarım-, kurtarıcılar belirdi.
Maskelilerin başı Soh, Relt’in yıllardır görmeye hasret
kaldığı o işareti verdi. Tüm maskeliler hazırdı.
Kayalıkların tepesinde milyonlarca sarı kasımpatı
taçyaprakları yağdı. Her bir maskelinin avuçlarından
dökülen yapraklar Relt’e kalkan olan kasımpatıyla
buluşuyor ve onun büyümesine yardım ediyordu.
Nihayet son yaprak kasımpatına değince Relt kayalıkların
tepesine, maskelilerin yanına kadar yükselmişti. Artık
benim de zamanım geldi. Mağramdan çıkarak emin ve
ağır adımlarla maskelilerin yanına gittim. Anlamışlardı.
Anında çember olan maskeliler elimdeki Remad’ın ilk
pusulasına gözlerini çevirdiler ve sessizlik içinde pusulayla
ortalarına geçmemi izlediler. Pusula toprağa değmez
değmez iğnesi hareket etmeye başladı. Durdu. Tüm
maskelilerin, Soh’un ve özellikle Relt’in merak dolu ve
beklenti dolu bakışlarıyla gözlerim buluştuğunda doğru
zaman gelmişti. Doğu yukarıdaydı. Pusula maskelilere
ihanet etmedi. Doğu yukarıdaydı. Relt’in kabusu sona
ermişti. Doğu yukarıdaydı. Kırmızı Pelerinliler’in ve
Remad’ın çöküşü yakındı.
Ben Naks. Sarı Maskeliler’le Doğu’ya gidiyoruz, yukarıya.
Biz yürüdükçe Remad, Kırmızı Pelerinliler ve Sessizlik
Kuleleri toprağa karışıyor. Onları hayalleri bir dünyadan
öbürüne sürüklüyor. Onlar hepsinin arasında kayıp. Biz
Sarı Maskelileriz.
ŞİİR
Ve her sisli dağın ardında
Bir çığlık yatardı.
Çığlıkla uyanırdı bozkır,
Çığlıkla yanardı.
Ve siyah, beyaz, gri yaban atları;
Karlı gözlerin toprağa verdiği
Başka baharlar olurdu bazen…
Ve sen çıkageliyorsun
Rüzgârların kâbuslar gibi uğuldadığı
Bir zemheri akşamı.
Karlı bir gökyüzü oluyor sesin,
Kristal bir uvertür.
Donmuş bir dere yatağı oluyor dilim,
Konuşmayı unutuyorum…
Furkan KARAGÖLGE
12 - A
Zeynep Ayça ŞENOL
10-C
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ZÜMRESİ
ÖĞRETMENLERİ
18
THE CLAPPER 2018 - 2019
Zümre Başkanı
Hülya BAYRAM
Öğretmenler
Gülşah AKBULUT
Cennet BOZKURT
Volkan DURAN
Adnan SAYIM