Zaten istese de daha fazla konuşamazlardı. Rüzgârın uğultusu
artıyor, toz ve çerçöp havada uçuşuyor, bulutlar gökyüzünü iyice ka
rartıyor ve diğerleriyle aralarındaki mesafe giderek kapanıyordu...
Zaman yoktu.
Koşmaya devam ettiler.
Önlerindeki iki grup sonunda birleşti. Thomas’ı şaşırtan şeyse bunun
tesadüfen olmuş olmamasıydı. B Grubu’ndaki kızlar belli bir yere
geldikten sonra durmuşlardı; Minho -Thomas artık onu seçebiliyordu
ve yaşadığına sevinmişti- ve diğer Kayranlılar yön değiştirip onlann
yanına gitmek için doğuya doğru ilerlemişlerdi.
Ve şimdi sadece bir kilometre önlerinde Thomas’ın göremediği
bir şeyin etrafında, orada her ne varsa onu görebilmek için çember
oluşturmuşlardı.
Orada neler oluyor? diye sordu Teresa zihninden Thomas’a.
Bilmiyorum, diye cevapladı Thomas.
İkisi ve Aris hızlarını artırdılar.
Tozlu rüzgârın dövdüğü arazide birkaç dakika koşup A ve B Grubu’na
ulaştılar.
Oraya vardıklarında Minho kalabalıktan bir adım uzaklaşıp onlara
baktı. Kollarını önünde birleştirmişti, kıyafetleri pisti, saçlan yağlıydı
ve yüzünde hâlâ yanıklarının izleri vardı. Ama nedense gülümsüyordu.
Thomas o pis sırıtışı görmenin ne kadar iyi hissettirdiğine inanamadı.
“Sonunda siz uyuşuklar bize yetişebildiniz!” diye bağırdı Minho.
Thomas onun önünde durup soluklanmak için eğildikten sonra
yeniden dikleşti. “Bize yaptıklarından sonra bu kızlarla birbirinize
girersiniz diye düşünmüştüm. Yani bana yaptıklarından sonra.”
349