Test Drive | Page 3

Bafiar 1511 Boğuk davul seslerini duyabiliyordum. Önümde dikilen kadın görüş alanımı tamamen kapatarak idam sehpasını görmemi engelliyordu. Tek seçebildiğim, kadının korsesinin bağcıklarıydı. Saraya geleli bir seneden fazla olmuştu ve yüzlerce şenliğe katılmıştım ama bu tür bir şenliğe ilk katılışımdı. Bir adım yana kayıp boynumu uzattığımda, mahkûmun ona eşlik eden papazla birlikte yavaş adımlarla Kule'den yeşilliklere, kendisini bekleyen tahta platforma, ortada başını yerleştireceği kütüğe, kafasında yüzünü örten siyah başlığı ve önlüğüyle görevini ifa etmeye hazır cellada doğru ilerlediğini gördüm. Her şey gerçek bir olaydan ziyade, bir tiyatro sahnesi gibiydi. Tahtında oturan kralın aklı sanki başka bir yerdeydi, sanki içinden bağışlanmak için tekrar tekrar yakarıyordu. Hemen arkasında bir senedir evli olduğum kocam William Carey, ağabeyim George ve babam Sör Thomas Boleyn duruyordu. Hepsi de en ciddi bakışlarını takınmıştı. Bense, ipek ayakkabılarımın içinde ayak parmaklarımı oynatıp içimden kralın elini çabuk tutup mahkûmu bağışlamasını, böylece bir an evvel hep birlikte kahvaltıya 2 gidebilmemizi diliyordum. Daha on üç yaşındaydım ve sürekli karnım acıkıyordu. İdam platformunun ucunda duran Buckinghamshire dükü kalın paltosunu çıkarttı. Onunla amca diyebileceğim kadar yakın bir akrabalığımız vardı. Düğünüme gelmiş, bana altın bir bilezik takmıştı. Babam onun, sözleriyle kralı defalarca kırdığını söyledi. Amcam, kralın asil bir kandan geldiğini, etrafında bir kralı fazlasıyla rahat ettirecek sayıda silahlı adamı olduğunu ama yine de tahtının tamamıyla sağlam olmadığını söylemişti. Hepsinden beteriyse kralın bir oğlu ve dolayısıyla bir veliahdı olmadığını, olamadığını ve büyük ihtimalle arkasında onun tahtını devam ettirecek bir oğlan bırakamadan da öleceğini dile getirmişti. Böyle bir düşünce ağızdan asla yüksek sesle çıkmamalıydı. Kral, mahkeme, bütün ülke kraliçenin bir oğlan doğurması, üstelik de elini çabuk tutması gerektiğini biliyordu. Aksini iddia etmek şu anda dükün, yani amcamın kararlı ve korkusuz adımlarla çıktığı idam sehpasının tahta basamaklarına giden yolda ilk adımı atmış olmak demekti. İyi bir saray adamı bu tür nahoş gerçeklere değinmekten kaçınmalıydı. Saray hayatı her zaman neşeli ve coşku dolu olmalıydı. Stafford Amcam, son sözlerini söylemek üzere sahnenin ön tarafına yürüdü. Söylediklerini duyamayacak kadar uzaktaydım ve zaten kralı izliyor, öne çıkıp amcamı affetmesini bekliyordum. Şu anda idam sehpasının üzerinde duran bu adam, sabahın erken saatlerinde güneşin altında kralın tenis oyununa eşlik etmiş, at üstünde mızrak yarışında onun rakibi olmuş, yüzlerce kez onunla içip kumar oynamıştı. Çocukluğundan beri kralın kader arkadaşıydı. Ve kral şimdi ona, halkın önünde unutulmaz bir ders veriyordu BOLEYN KIZI ¦ 3 ama sonra onu bağışlayacaktı ve hep birlikte kahvaltıya gidebilecektik. Uzaktaki minik siluet günah çıkarttığı papaza döndü. Kutsanmak üzere başını eğdi, sonra haçı öptü. Kütüklerin önüne diz çöküp iki eliyle tahtaya yapıştı. İçimden nasıl bir şeydir acaba, diye geçirdim. İnsanın yanağını pürüzsüz cilalı tahtaya yaslaması, nehirden gelen ılık rüzgârı koklaması, başının tepesinde martıların sesini duyması nasıl bir şeydir acaba? Şu yaşananın gerçek olmadığını, tiyatrodan öte gitmeyeceğini bile bile de olsa celladı arkasında hissederek başını yere dayamak amcam için tuhaf bir his olsa gerekti.