Ama nefse hep bildik seslenişler, “gel yapma, etme” deyişler. Karşılığı, başına buyruk
serzenişler. Her durakta yeniden binişler. Hey hat nereye bu gidişler? Yaşamak bir gaflet
denizini aşmakmış meğer kulaç kulaç ve bir yürekten taşmakmış derya derya. Surların
yıkılmazlığını yıkmak, yolların geçilmezliğini geçmek ve ötelere çok ötelere göçmek yakın
yakın. Bir mutsuzluk şiirini yırtmak en kederli yerinde ve onulmaz yaralara merhem
sularda yıkanmak sepil sepil. Ümide yar bulutlar taşımak gözlere ve salıvermek,
ümitsizliğe yağmur yağmur. Çölün ortasında serap olmak mâsivaya ve dost olmak dosta
esen rüzgâra ılgıt ılgıt. Ve rüzgâr rüzgâr dolaşmak o en sevgili diyarı.
Bunlar kalbe dokunup da dile gelen, yazıya dökülenler. Ya kalpte gizli kalıpta, edeben dile
ulaşamayan, kalemle buluşamayanlar, bilmem hangi zindanda ebedi mahkumiyetlerini
yaşayacaklar.
Bu avare gezintimin sonu nereye varır bilmem, ancak hakkında hüsnü zannım var Ya Rab!
Merhametinden ümitvarım, sevdiklerine muhabbetliyim, yerdiklerini almaz kanım.
Zalimin zulmünü haykırışım var ve bir gecem, içinde seher seher ağlayışım, dua dua
çağlayışım.
Ne olur kapından bir an bile ayrılmama izin verme, kes o firarda ısrar yolları ve bağla
çözülen tüm bağları.
22