TED Meşale Dergisi Haziran 2014 18. Sayı | Page 48

Toplum şizofreniye ilişkin yalan yanlış fikirler ve olumsuz önyargılarla dolu… Birçok insan şizofreninin tedavisi olmayan bir hastalık olduğuna inanır, oysa şizofreni tedavi edilebilir bir hastalıktır. Birçok insan şizofreni hastalarının asla iyileşmeyeceğine inanır, oysa şizofreni hastaları iyileşebilir. Birçok insan şizofreni hastalarının cinayet işleyen, saldırgan, zarar verici insanlar olduğuna inanır. Oysa onlar naif, kırılgan kişilerdir. Hastalığın en şiddetli olduğu dönemde böyle bir olasılık olsa bile, bunun oranı %10’dur ve bu oran tedavi ile daha da azalır (Planlanarak gerçekleştirilen cinayetlerin tama yakınının “akıllılar” tarafından işlendiğini ve herhangi birimizin bir şizofreni hastası tarafından öldürülme olasılığının on dört milyonda bir olduğunu biliyor muydunuz?). Birçok insan şizofreni hastalarının iş yapamayacağına, hiçbir zaman çalışamayacağına, şizofreni hastalarının tembel ve güvenilmez kişiler olduğuna inanır, oysa olanak yaratılırsa yeteneği ölçüsünde her biri üretken olabilir. Birçok insan şizofreni hastalarının her zaman saçmalayarak konuşan ve ne dediği anlaşılmaz kişiler olduğuna, ne zaman ne yapacakları belli olmayan kişiler olduğuna inanır, oysa bu durum sadece hastalığın aktif olduğu belirli dönemlerde olur, bunun dışında ise bir şizofreni hastasından öğreneceğimiz pek çok şey vardır. Şizofreni, genellikle gençlik çağında başlayan, belirtilerde alevlenme-düzelmeler ile seyreden, ilaçlar, psikoterapiler ve toplumsal girişimlerle tedavi edilen bir ruhsal hastalıktır. Şizofreninin oluş nedenini henüz mutlak bir kesinlikte bilmiyor olsak da, esas olarak biyolojik ve çevresel faktörlerin etkileşimi içinde ortaya çıktığını ifade edebiliriz. Hastalığın alevlenme döneminde kişinin gerçeği değerlendirme yetisi bozulur. Bu kendini varsanılar ve sanrıların varlığı ile gösterir. Varsanılar, gerçekte var olmayan bir şeyi duymak, görmek, hissetmek, tat veya koku olarak algılamaktır. En sık rastlanan varsanılar sesler duymaktır. Bazı kişiler özellikle ilk başlarda bu sesleri korkutucu olmayan, rahatlatıcı bir şey olarak algılayabilirler. Diğerleri kendilerine hakaret eden, olumsuz şeyler söyleyen veya emirler veren sesler duyabilirler. Sanrılar, gerçek olamayacak bir şeye güçlü biçimde inanmaktır. Örneğin, televizyondan izlendiğini düşünmek, ünlü biri olduğuna inanmak, televiz yon veya radyonun size sinyaller veya mesajlar gönderdiğine inanmak, garip veya takıntılı dinsel inanışlara sahip olmak gibi. Sanrılar kimi zaman paranoid (aşırı şüpheci) içerikte olabilir. Buna örnek olarak da, başkalarının size komplo kurduğuna, size zarar vermeye çalıştığına veya sizi takip ettiğine inan- mak, uzaylıların sizi takip ettiğine inanmak, Marslılar tarafından kaçırıldığınıza ve başka bir gezegene götürüldüğünüze inanmak gibi durumları verebiliriz. Bu süreç içinde eksilme (negatif) belirtileri de görülebilir. Kişi yaşam karşısındaki ilgisini yitirebilir. Enerjisi ve motivasyonu azalabilir. En basit işleri bile yapmak içinden gelmeyebilir. Kendine bakımı azalbilir. İnsanlardan uzak ve yalnız kalmayı tercih edebilir. Şizofreninin başarılı tedavisinin ve hastanın yeniden topluma kazandırılmasının önündeki en önemli engellerden birisi olumsuz önyargılar ve damgalamadır. Aslında burada bir kısır döngü söz konusu olmaktadır. Damgalama, tedavi olanaklarından yeterince yararlanmayı olumsuz etkilerken, yetersiz tedavi ve hastalığın gidişinin kötü olması da damgalamayı körüklemektedir. Toplum içinde herhangi bir nedenle damgalanmak ve olumsuz önyargılara maruz kalmak, stres dolu bir yaşam deneyimi anlamına gelir. Damgalanmış insanlar, önemsiz ve değersiz bir toplumsal kimliğe bürünürler. Bu değersizlik durumu ve bunu izleyen sonuçlar, damgalanmış insanları şiddetli ve süreğen diğer stres etkenlerinin baskısı altında bırakır. Damgalanan kişi önyargı veya ayrımcılığın hedefi durumundadır. SAĞLIK 45