YEŞİL SAYFALAR
50
Bugün insanlığı tehdit eden iklim değişikliği olağan bir sürecin
sonucu değil. İnsanın kendi tercihlerini doğadan üstün varsaymasıyla başlayan bir sürecin ürünü. Doğayla inatlaşırcasına
kurduğumuz düzenin vazgeçilmezi olarak görülen enerjiden
kozmetiğe birçok alanda attığımız adımlar bizi yavaş yavaş
kullanılamaz bir doğaya doğru götürüyor. İnsanlık, bu enerji
kaynaklarına yönelirken uzun vadede böyle sorunlar çıkacağı
düşünülemeyebilirdi belki ama doğanın bir dengesi olduğu,
eksiltilen veya artırılan her şeyin dengeyi bozduğu bilgisine sahipti. Bunu görmezden gelmesi, günlük çözümlerle, dönemlik
refah hedefleriyle hareket etmesi tamamen insanın suçu.
Sorunun ‘değişim’ boyutuyla ilgilenirsek, yine eski çağlara
uzanmamız gerekir. İki bin yıldan uzun bir zaman önce Efes’te
yaşamış olan Herakleitos’un, değişmeden kalan tek şeyin değişimin kendisi olduğunu söylediğini biliyoruz. Ancak aynı bilgenin değişenin arkasında, hiç değişmeden duran ve değişimin
dengesini ayarlayan bir kavramdan söz ettiğini bilmezden gelmeye çalışıyoruz. Yeni olan, değişik olan her şeyin eskileri silip
süpürdüğüne olan inancımız hiç sarsılmıyor. Bütün bunlardan
sonra, iklim değişikliğinin sadece iklim değişikliği olmadığını,
insanın doğaya bakışının değişmesinin nelere yola açtığını enine boyuna düşünmek gerektiğini söylemekte yarar var.
İklim değişikliği, “nedeni ne olursa olsun iklimin ortalama durumunda ve/ya da değişkenliğinde onlarca yıl ya da daha uzun süre boyunca
gerçekleşen değişiklikler” biçiminde tanımlanmaktadır. Dünyamızın bugüne kadarki tarihi
boyunca, yaklaşık 4,5 milyarlık bir periyotta
iklim sisteminde, milyonlarca yıldan on yıllara
kadar tüm zaman ölçeklerinde doğal etmenler
ve süreçlerle birçok değişiklik olmuştur. Jeolojik devirlerdeki iklim değişiklikleri, özellikle
buzul hareketleri ve deniz seviyesindeki değişimler yoluyla yalnızca dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış, ekolojik sistemlerde de
kalıcı değişiklikler meydana getirmiştir.
Günümüzde sözü edilen küresel iklim değişikliği ise, fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi
süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere
salınan sera gazı birikimlerindeki hızlı artışın
doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıklarındaki
artışı ve iklimde oluşan değişiklikleri ifade etmektedir. Sera gazı emisyonlarındaki bu artış,
özellikle 1750’li yıllardan itibaren, yani sanayi
devriminden bu yana net olarak gözlemlenmektedir. Küresel iklim değişikliği, yerkürenin
uzun jeoloji tarihi boyunca yaşanan iklimin doğal değişkenliğine ek olarak insan etkinliklerinin neden olduğu bir değişikliktir.
Buna paralel olarak, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde (BMİDÇS)
iklim değişikliği, “karşılaştırılabilir bir zaman
döneminde gözlenen doğal iklim değişikliğine
ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik”
biçiminde tanımlanmaktadır.
Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü