KÜLTÜR SANAT
Derya Önder
GEÇMİŞİN NEFES ALDIĞI
MEKANLAR OLARAK
Yerleşik hayata geçmeden, yani tarımla uğraşmaya başlayıp
ilk yerleşim yerlerini oluşturmadan önce insanlar avcı-toplayıcı
konumdaydılar. Yaşamlarını sürdürebilmek için ihtiyaç duydukları ve taşıyabilecekleri her şeyi toplayıp yanlarında taşıyorlardı.
killerde bunları ilk sahiplerinden elde ediyor, uygun zeminlerde
ve karşılıkla, bunları yeni sahiplerine ulaştırmayı kendilerine iş
ediniyorlardı. Tarihin hemen her döneminde fiziki koşulları ve
usulü değişse de bu işleyişin esası değişmedi.
Daha mağara döneminde bile insanın “unutma”ya karşı aralıksız şekilde yapılanan doğası, onu avladığı hayvanların şeklini
duvarlara çizmeye, sayılarını çentik atmaya itiyordu. Estetik
duygusu ya da güzele olan doğuştan eğilim onları, ortada bugün mücevher dediğimiz anlamda kıymetli taşlar yokken bile
renkli taşlardan, kemiklerden, kabuklardan süs eşyası yapmaya, onları takmalarına neden olmuştu. İlkçağdan günümüze
nedenleri ve tarzı dönem dönem değişse de insanın bu toplama eylemi kesintisiz olarak devam ediyor.
İşte günümüzde, olumsuz bir imada bulunmaksızın “sanat piyasası” olarak telaffuz edebileceğimiz alanın kimi parçaları da
böyle oluştu. Devletler ya da uluslar bu konuya yöneldiklerinde bu müzecilik, bireyler yöneldiğinde koleksiyonculuk olarak
ortaya çıktı. Ki temelde hemen ikisi de aynı amacı güdüyor du:
Sahip olmak, korumak, kendine mal etmek ve ikincil, üçüncül
okumalara imkân vermek.
Koleksiyon sözcüğünün temel anlamı da aynı şekilde “toplama”
eylemine dayanıyor. Ama bu eylem toplanan şeylerin bir yığın
halinde tutulması şeklinde değil de, hem nelerin toplanacağını,
nasıl toplanacağını hem de toplandığında nasıl korunacağını da
bilmeyi gerektiriyor. İnsanın eşyayla ilişkisi bir anlamda onun
tarihini oluşturduğu için, şeylerin sistematik bir şekilde bir arada tutulması hem geçmişe yönelik bu tür bir tarih okumasına,
hem bizzat toplayıcının yani koleksiyonerin bireysel olarak bu
şeylere sahip olma hazzının doğrudan doyurulmasına yarıyordu. Birilerinin toplama heveslisi oluşu, bunu fark eden başkalarının da onlara bu işte aracılık etmelerine neden oldu. Elbette
işin içinde ekonomik kazanç önemli bir bağlayıcı unsur olarak
her zaman yer aldı. Yapıldıkları ya da icat edildikleri, kullanıldıkları dönemin sonrasında da var olmaya devam eden şeyler,
özelliklerine, ne kadar eski bir tarihten bugüne kaldıklarına,
onu üretenin kim ya da kimler olduğuna bağlı olarak hem antika adını aldılar hem de değer kazandılar. Antikacılar, türlü şe-
MÜZAYEDE
“MÜZAYEDELER”
43