TED Meşale Dergisi 37. Sayı | Page 85

disiplinlerinden biri hâline getirilir . Bu dönemde kabul gören bilim tasarımı , özetle doğa olgularının tek tek gözlemlenip bir hipotez oluşturulması , hipotezin deneylerle sınanarak bir kurama dönüştürülmesi ve yine deney yoluyla söz konusu alandaki bütün verilerin doğrulanmasıyla yasaya ulaşılması şeklindedir . Bu ölçütlere uymayan çalışmalar ya bilim dışı sayılır ya da kusurlu kabul edilir .
Avusturyalı filozof Karl Raimund Popper ( 1902-1994 ) 1934 yılında yayımlanan , bugün klasikler arasında sayılan kitabı Bilimsel Araştırmanın Mantığı ’ nda mevcut bilim görüşündeki aksaklıklara eğilir . Popper ’ in bu tasarımda gördüğü ilk yanlış tümevarım yöntemidir . Olguların tek tek gözlemlenerek genel bir yasaya ulaşmayı öngören tümevarım ona göre yöntemin doğasında olduğu iddia edilen doğrulama ilkesiyle çelişir . Çünkü , filozofun örneğiyle söylenirse , kaç tane beyaz kuğu gözlemlediğimiz ile “ bütün kuğular beyazdır ” önermesine varmamız arasında deney veya gözleme dayanmayan bir sıçrama söz konusudur .
Popper başka yönlerden de eleştirdiği tümevarım sorunundan sonra , ona asıl ününü kazandıran yanlışlanabilirlik ilkesini ortaya koyar . Yanlışlanabilirlik ilkesi , bilimsel bir teorinin doğruluğunu kanıtlamak yerine , yanlışlanabilir olup olmadığını test etmeye odaklanır . Popper ’ e göre , bir teori doğru olabilir , ancak bilimde bir teorinin kesin doğruluğunu ispatlamak mümkün değildir . Bunun yerine , bilimsel bir teorinin yanlışlanabilir olması , bu teorinin bilimsel bir anlam taşıdığını gösterir . Bu tavır deneylerden bağımsız olarak genel bir ilkeye varmaktan daha bilimseldir .
Popper ’ in bilim felsefesi , bilimi eleştirel bir süreç olarak görür ve teorilerin sürekli olarak test edilmesi ve düzeltilmesi gerektiğini savunur . Bu yaklaşım , bilimin sürekli olarak gelişmesini , daha sağlam temellere dayanmasını , daha geniş alanları açıklamasını amaçlar . Nitekim günümüzde bilim ulaşılan düzey açısından çalışma alanları değişmiş ,
Karl Raimund Popper başka yönlerden de eleştirdiği tümevarım sorunundan sonra , ona asıl ününü kazandıran yanlışlanabilirlik ilkesini ortaya koyar .
eski kaynakların söylediklerinin olduğu gibi kabul edilmesine karşı bilimin aracı olarak ortaya çıkan deney ve gözlemle doğrulama düşüncesi bu yeni alanlara yanıt veremez olmuştur . Evrenin yaşı ve genişliği veya atom altı alanda olup bitenin hesaplanmasına ilişkin teknoloji göz önüne alındığında her araştırma konusunda tüm olguların gözlemlenerek doğrulanmasının söz konusu olmadığı açıktır . Bu yüzden daha önceki dönemde kabul edilen hipotez-kuram-yasa hiyerarşisi anlamını yitirir . Örneğin Popper öncesi bilim tasarımına göre Görelilik Kuramı henüz yasalaşmadığı için bilimsel veri kabul edilemez . Oysa günümüzde bilim insanları genel ilkeler gibi genellemelere ulaşılabilen , sınanabilen pek çok hipotezi içeren , olgularla güçlendirilmiş bir açıklama modelini benimsemektedir . Bu yaklaşımın yerleşmesinde en büyük rol kuşkusuz Karl Popper ’ e aittir .
41