için bilimde durağan bir dönemi ifade eder . Hıristiyanlığın yayılması ve Papalığın , henüz merkezî yapıya kavuşamamış derebeylikleri üzerinde etkili olması bilim alanına da yansır . Özellikle Evren ’ in işleyişi konusunda deney ve gözlem yerine dinsel metinlerle açıklamalar getirilir . Bunun yanı sıra Aristoteles ’ in fizik üzerine yazdıkları tereddütsüz kabul görür . Oysa Aristoteles ’ in yaşadığı dönemde gelişmiş gözlem araçları yoktur ve filozof doğaya ilişkin görüşlerini mitolojiyle karışık şekilde ortaya koymuştur . Üstelik , Rönesans ’ a kadar Avrupalıların Aristoteles külliyatına sahip olmadığı , bölük pörçük kimi metinlerden , hatta Aristoteles ’ e ait olmayan kitaplardan onu öğrendikleri bilinmektedir . İslam dünyasında da “ muallim-i evvel ” ( ilk öğretmen ) olarak anılan Aristoteles ’ in fizik görüşü egemendir . Ancak farklı olarak bu coğrafyada Aristoteles ’ in ayrıntılı bilgiler vermediği matematik ve kimya alanlarında çok büyük ilerlemeler kaydedilir .
Aristoteles ’ e göre gökyüzü değişmeyen , durağan , mükemmel yapıdadır . Gök cisimleri iç içe geçmiş ve dönen bir dizi saydam küresel tabaka ( sfer ) üzerinde hareket eder . Bu hareket ise Antik Yunan ’ da kusursuzluğun simgesi olan dairesel yörüngelidir . Yıldızlar ise gökyüzünün en uzak ve sabit sferinde bulunur . Ay ve gezegenler de bir alt sferde yer alır . Bu görüşlerin hepsi Bilim Devrimi döneminde tek tek çürütülecek , gökyüzünün sabit olmadığı Tycho Brahe ( 1546-1601 ), gök cisimlerinin eliptik yörüngede devindikleri Johannes Kepler ( 1572-1630 ) tarafından kanıtlanacaktır .
Kilise öğretisinde Evren ’ in merkezinde yer aldığı savunulan Dünya ’ nın konumu da Bilim Devrimi ’ yle değişir . Nikolaus Copernicus ( 1473-1543 ) yaptığı gözlemlerle Güneş ’ in merkezde olduğu bir tasarım geliştirir . Ardından , Galileo Galilei ’ nin ( 1564-1642 ) tasarladığı teleskopla yaptığı gözlemler , evrenin matematiksel yasalarla açıklanabileceği ve gözlemlerin tekrarlanabilir olması gerektiği fikirlerini güçlendirir . Nihayet Isaac Newton ’ un ( 1643- 1727 ) evrensel çekim yasasını formüle etmesi , doğanın matematiksel yasalarla ifade edilebileceği fikrini güçlendirecek ; bu durum fiziksel olayların altında yatan evrensel prensipleri anlamak için matematiksel modellerin kullanılmasının önünü açacaktır .
Bilimde yaşanan bu sarsıcı değişimler felsefede de etkisini gösterir . Bin yıl boyunca Aristoteles ’ in doğa görüşlerinin yanı sıra bilgi elde etme yolu da egemenken Francis Bacon ’ ın 1620 ’ de yayımlanan yapıtı Novum Organum , durumu tersine çevirir . Aristoteles ’ in Yunanca “ araç ” veya “ alet ” anlamına gelen mantık kitapları bütünü Organon ' a göndermeyle Latince “ yeni araç ” anlamına gelen Novum Organum ’ u kullanan Bacon , bilimsel yöntemi sistemleştirerek deneysel gözlem ve doğrulamaya dayalı bir yaklaşımın benimsenmesini savunur . Aristoteles ’ in tümdengelimli akıl yürütme yöntemine karşı bilimde tümevarım ilkesini zorunlu gören Bacon ’ a göre doğa alt edilmesi gereken bir güçtür . Onu alt etmenin yolu ise doğayı tüm ayrıntılarıyla bilmekten geçer . Doğayı bilmek ise zihindeki önyargılardan kurtulup deney ve gözlem yoluyla bilim yapmakla mümkündür .
Bilim Devrimi 2.0
Bilim Devrimi , Reform ve Rönesans ’ ın hazırladığı arka plandan da yararlanarak kısa sürede etkisini gösterir . Fransız İhtilali başta olmak üzere yaşanan kimi ekonomik ve politik olaylar , ardından gelen Sanayi Devrimi gibi büyük çaplı değişikliklerle birlikte artık bilim , insanlığın ulaştığı en büyük başarı kabul edilmeye başlar . Bütün bu gelişmeler bilim insanlarının yanı sıra düşünürleri , tarihçileri de bilim üzerine kafa yormaya yöneltir . 19 . yüzyıl sonlarından itibaren bilimin geçmişi , ilkeleri , yöntemleri masaya yatırılır . Henri Poincaré ve Pierre Duhem öncülüğünde başlayan bilim felsefesi Viyana Çevresi adıyla anılan , Rudolf Carnap ile Hans Reichenbach ’ ın başını çektiği bir grup filozof tarafından felsefenin etkili
40