TED Meşale Dergisi 35. Sayı | Page 13

Elbette kuantum mekaniğinin bu insan doğasına aykırı yapısı , bu keşiflerin yapıldığı 20 . yüzyıl boyunca bilim insanlarının kuantum mekaniğine kuşkuyla bakmasına sebep oluyor . Atomun ve ışığın yapısını anlamamızı sağlayan deneylerin sonuçları geldikçe olasılıksallığa dayalı kuantum mekaniğinin bu deneyleri bir bir açıklaması zamanla pek çok önemli bilim insanını kuantum mekaniği saflarına çekse de kimileri , kuantum mekaniğinin henüz tamamlanmamış bir kuram olduğunu , özellikle postulatları bakımından eksik olduğunu düşünüyor . Yani kuantum mekaniği , deney sonuçları açıklamaya çok vakit ayırmışken bu açıklamalar doğrultusunda ortaya çıkacak gerçeklik algısı üzerinde durmamıştır , kuantum mekaniği “ bitmemiş bir öykü ” dür .
Özellikle Albert Einstein ’ a göre rastgelelilik durumu ve evrenin – sözüm ona- rastlantısal yapısı çok sorunludur . Meşhur sözü “ Tanrı zar atmaz ” işte bu doğrultuda söylenmiştir . Bu görüşe göre fizik dediğimiz bilimin en temelinde yapılan ölçümlerin sonucunu öngörme ve tahmin edebilme vardır . Eğer bu tahmin edilebilirlik bozulmuşsa ya ölçüm mekanizmasında ya da cismin özelikleri bakımından ortada eksik birtakım şeyler var demektir .
Einstein-Podolsky-Rosen Paradoksu
Fizikçi Albert Eistein , Boris Podolsky ve Nathan Rosen , kuantum mekaniğine dair eleştirel görüşlerini 1935 yılında Physical Review dergisine gönderdikleri Kuantum Mekaniğinin Fiziksel Gerçeklik Betimlemesi , Bu Kuramın Tamamlanmış Olduğunu Gösterebilir mi ? ( Can Quantum-Mechanical Description of Physical Reality be Considered Complete ) makalesinde kuramlaştırdılar . Bu dönemde Einstein ve çoğu Musevi bilim insanı Nazi rejiminden kaçmıştı . Einstein da Princeton Üniversitesindeki düzenini kurarken Podolsky ve Rosen ’ dan yardım almıştı . Yani bu üçlü , bilimsel çalışmaları dışında da arkadaş olan ve özellikle görelilik kuramlarıyla ilgili matematiksel çalışmalara yoğunlaşmış bilginlerdi . Onlar yakın zamanda ortaya çıkan yeni gelişmelerden kuramsal kuantum mekaniği alanında bilfiil çalışan insanlar kadar haberdar değillerdi .
Üçlü , yayımladıkları makalede bir düşünce deneyi tasarlar . Buna göre iki parçacık önce birbirleriyle birtakım etkileşimlere sokulmuş sonra da uzaklaştırılmıştır . İki parçacığın yarattığı bu etkileşim onları “ dolanık ” hâle getirmiştir , öyle ki artık biri üzerinde yapacağınız ölçüm ( örn . Spin ), bir diğerinde tam zıt sonuç vermelidir . Mesela elinizde iki bilardo topu var . Birini diğerine vurduğunuz anda bir miktar enerji transferi gerçekleşmiştir ve artık bir top diğeriyle zıt yöne hareket edecektir . Bu topları hızlarını ve davranışlarını hiç kesmeyecek şekilde bilardo masasından alıp birbirlerinden ne kadar uzaklaştırırsanız uzaklaştırın , birbirlerinin zıt yönlerine gidecekleri bilgisi iki toptan silinmez . Bu bahsettiğim durumdan çok daha karmaşık da olsa özünde dolanıklık , iki parçacığı bu şekilde bir fiziksel ilişkilendirme sürecidir .
Yazının önceki kısımlarında görelilik kuramlarından bahsetmiştik . Bu kuramlara göre bir bilginin iletilmesinin tek yolu ışığın bilgiyi alacak yere ulaşmasıdır ve bu da ışık hızında gerçekleşir . Diyelim ki siz iki dolanık parçacık çiftini birbirinden çok çok uzağa götürdünüz .
11