TED Meşale Dergisi 35. Sayı | Page 11

Günlük yaşantımızda bizleri yanıltmayan sağduyumuz , “ küçüklerin dünyası ” na indiğimiz zaman buradaki zerreciklerin olasılıksal doğasını tahayyül etmek için yeterli olmuyor . Geçtiğimiz yüzyıl boyunca Albert Einstein da dâhil olmak üzere çağımızın parlak zihinleri bile bu keşmekeşten tümüyle sıyrılmayı başaramadı . Fakat bilimsel araştırmaların ileri yönlü oku bizleri hayal gücümüze sığmayacak görkemlilikteki bu dünyayı aralamaya çok yaklaştırdı .
Modern bilim , kökenlerini doğa felsefesinden ve özellikle Isaac Newton ile çağdaşlarının ortaya koyduğu metodolojiden alır . Günümüzde “ klasik mekanik ” adını verdiğimiz , o dönem için yeni fizik , doğadaki hareketin öngörülebilir olduğunu vadediyordu . Matematiği bir dil olarak kullanıp doğada yaşanan olayları genel geçer birtakım sayısal yargılar hâline getirdiğinizde , hareket eden bir nesnenin öncesi ve sonrası hakkında bilgi edinmiş oluyordunuz . Özellikle Avrupa ’ da döneme damgasını vuran katı kaderciliğin yerini alan bu fikir , uzunca süre fiziğin ve doğa felsefesinin temelinde yer aldı . Bu yaklaşım üzerine şekillenen bilimsel devrim o kadar derindi ki , takip eden yüzyıllar boyu bin bir farklı mühendislik harikasının hayatımıza girmesini sağladı , Sanayi Devrimi gibi yaşam biçimimizi kökten değiştiren gelişmeleri tetikledi . Fakat bu saltanat uzun sürmeyecekti .
Gelişen teknoloji sayesinde önceden imkânsız gibi görünen bazı bilimsel çalışmaların gerçekleşmesi mümkün oldu . Elektromanyetik teorinin ortaya çıkışı , atomun keşif sürecinin başlaması ve akabinde ışığın yapısıyla ilgili yapılan çalışmalar , elimizdeki fiziksel modellere ve “ tahmin edilebilirlik ” durumuna âdeta meydan okudular . Albert Einstein ve görelilik , işte bu noktada devreye girdi .
Görelilik kavramı Newton mekaniğinde görülen tahmin edilebilirlik durumuyla çelişir mi ?
Görelilik aracılığıyla oluşturulan yeni evren “ nihai ” değildi . Olayların yaşanış biçimleri ve gözlemcinin olayları tecrübe etme biçimleri değişikliğe uğrayabilirdi . Fakat bir olayın yaşanması ve gözlemci tarafından tecrübe edilişi , yani nedensellik de bir yandan korunmalıydı . Einstein ’ a göre göreli bir evrende bunu sağlamanın yolu evrendeki en yüksek hızın , bilgiyi ileten temel vasıta olan ışığın hızından geçer . Nedensellik , evrende zaman akışıyla ilgili oluşabilecek pek çok zıtlık ve paradoksun oluşmasını engeller . Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz : Diyelim ki elinizde ışık hızından daha hızlı veri iletebilen bir akıllı telefon var . Bu telefonla arkadaşınıza mesaj gönderiyorsunuz ama siz daha mesajı göndermeden arkadaşınızdan cevap geliyor . Bu nasıl olabilir ? O zaman siz yazılacak mesajı değiştirebilirsiniz ama bu durumda elinizdeki cevabın da değişmesi lazım . Bunun gibi örnek paradokslar , görelilikle biçimlenmiş bir evrenin nedenselliğinin korunması gerektiğini dikte eder . Bu sebeple ışığın hızı , evrende bilginin yayılması ve olayların tecrübe edilmesinin sağlanması bakımından evrensel bir hız limiti olmalı . Nedensellik kavramına yazının devamında da rastlayacaksınız .
Sanılanın aksine Einstein ’ ın ortaya koyduğu görelilik kavramları Newton mekaniğinde görülen tahmin edilebilirlik durumuyla çelişmez . Görelilik kuramları , en genel tabirle evrende yaşanan olayların nihai olmadığından , olayların meydana gelişinin gözlemcilere göre farklılık göstereceğinden bahseder .
9