TED Meşale Dergisi 35. Sayı | Page 69

Evren için düşünüldüğünde genç , biz insanlara göreyse oldukça yaşlı olan Dünyamız nice felaketten kurtularak bugüne ulaştı . Üstelik bugünkü yapısını da bu olaylara borçlu . En basit örnekle , oluşumundan kısa süre sonra , yaklaşık 4,51 milyar yıl önce gezegenimize Mars büyüklüğündeki Theia adındaki gezegenin çarptığını kabul ediyoruz . Bu çarpışma sonucu evrene saçılan toz ve kayaların Ay ’ ı oluşturduğunu , Dünya ’ nın uydusuyla arasındaki çekim dolayısıyla ekseninin eğildiğini , buna bağlı olarak Güneş ’ ten aldığımız ışınların değişik açılarla bize ulaştığını , yani mevsimlerin oluştuğunu biliyoruz . Milyonlarca yıl içinde binlerce kozmik olayın tetiklemesiyle oluşmuş yaşamın beş kez tamamen yok olma tehlikesi atlattığını , canlı türlerinin yüzde doksan oranında yeryüzünden silindiğini , jeolojik yapısı değişen Dünya ’ da yeni ortama uyum sağlayan türlerin yaşamaya devam ettiğini öğrendik . Kaya katmanlarından elde edilen bu bilgilerde gezegenimizin geçirdiği jeolojik , kimyasal , biyolojik dönüşümlerin göktaşı çarpması , deprem , tsunami , yanardağ patlaması gibi nedenlere dayandığı ortaya kondu . Tüm bunlar insan türü henüz ortaya çıkmadan yaşanmıştı . İki ayağı üzerinde yürüyen , alet yapan , ileri bir zekâya sahip insanlık yeryüzüne yayıldıktan sonra ise Dünya ’ yı kozmik ve jeolojik risklerin yanı sıra başka bir tehlike bekleyecekti .
Yaşam kaynağı karbondan tehlike sinyali karbondioksite
Canlıların en küçük yapı taşı hücre birtakım kimyasal süreçlerle kendini kopyalar . Atomların birbiriyle ilişkisine dayanan bu süreçlerde diğer atomlarla kolayca etkileşime girmesi bakımından karbon atomları kritik bir role sahiptir . Evrende saptanabilmiş tek yaşama “ karbon temelli yaşam ” adı verilmesi bundandır . Karbon ayrıca , gezegenimizde oksijenden sonra en yaygın element olma özelliği taşır .
Dünyamızın yaşama ev sahipliği yapmasındaki temel etmenlerin başında gezegenimizin sıcaklığı gelir . Dünya , Güneş ışınlarını alması dolayısıyla değil , yansıtılan ışınları tutan atmosfer ( havaküre ) sayesinde mevcut sıcaklığına kavuşur . Güneş ’ in kızılötesi ışınlarının yansıtılması “ sera etkisi ” olarak tanımlanır . Sera etkisini sağlayan gazlardan ozon Güneş ’ in radyasyon yayan ışınlarını zararsız hâle getirirken , karbondioksit ise su buharıyla birlikte atmosferin çoğunluğunu oluşturarak sıcaklık dengesine en büyük katkıyı sağlar . Atmosfere sahip olmayan bir Dünya ’ nın ortalama sıcaklığı -18 santigrat derece olacakken sera etkisi sayesinde gezegenimizin ortalama sıcaklığı yaklaşık 14 santigrat derecede tutulur . Buradaki anahtar sözcük ise “ denge ” dir . Yani karbondioksit ve sera etkisi milyonlarca yıl içinde eriştiği dengesini koruduğu sürece bir sorundan söz edilemez .
İnsan eliyle kurulan jeolojik devir : Antroposen
Yerbilimciler , dünyanın yaşı , oluşum süreçleri , geçmişte yaşanmış jeolojik hareketler gibi olguları inceleyerek gezegenimizi “ jeolojik çağlar ” adı altında , milyon yıllarla ifade edilen devirlere ayırır . Son buzul çağından günümüze ulaşan son 12 bin yıl “ tamamen yeni ” anlamına gelen “ holosen ” sözcüğüyle adlandırılır . Ancak kimi bilim insanları , içinde bulunduğumuz dönemde insanın doğaya etkilerinin jeolojik düzeye ulaştığını savunarak holosene göndermeyle artık “ antroposen ” ( antropos : insan ) çağında olduğumuzu söylüyor . Terim 19 . yüzyıl sonlarında ortaya atılsa da 2000 ’ li yılların başında saygın bilimsel yayınlarda sıkça tekrarlanarak terminolojiye kabul edilmiş
67