Dünyada çevresel farkındalığın ivme kazanması 1960 ’ ların ortalarına kadar gidiyor . Çevresel duyarlılığın artmasıyla birlikte giderek daha fazla şirket “ yeşil ” imajı yaratmaya karar verdi . İnsanlar karbon ayak izlerinin giderek daha fazla farkına vardıkça firmalar da pazarlama stratejilerini buna göre şekillendirdi . Toplumsal çevre farkındalığıyla hazırlanan reklamlar , gazeteler , dergiler ve kampanyalar yeşile büründü . Endüstri devi firmalar , yeniden kullanım , yeniden doldurma veya ambalajsız yaklaşımlar gibi gerçekten devrim niteliğinde olabilecek çalışmalara yönelmek yerine , içi boş vaatlerle dolu iletişim kampanyalarına girişti . Tüketicilerini çevresel bağlılıklarına ikna etmek için bir dizi reklam çalışması başlattı . Dev petrol şirketleri iletişim faaliyetlerinde ayılar , flamingolar , kaplumbağalar ve denizaslanlarını korumaya yönelik ironik görsellerle yeşil badananın ilk örneklerini sergiledi .
80 ’ li yıllara gelindiğinde Çernobil felaketi küresel çevre hareketine ivme kazandırdı . Paralel bir ivmeyle yeşil badana dolu reklamların sayısı da arttı . Artık çok uluslu firmalar , artan çevreci talep karşısında reklamlarını yeniden kurgular hâle geldi . Yeşil meselelere artan duyarlılık , Fortune dergisinin 1993 ’ te ilk “ Çevre Yönetiminde En İyi 10 Şirket ” listesini yayınlamasına neden oldu .
90 ’ larla beraber ülkemizde de çevreci harekete hassasiyet duyan tüketici kitlesinin oluşmaya başladığı söylenebilir . Bu kitleye “ oynamak ” isteyen firmalar fidan dikmekten , yeşil etiketlere uzanan bir dizi yeşil badana çalışmasıyla çevrecilikle ilgisi olmayan ürünleri için iletişim kampanyaları geliştirdi . Bazen bir reklam bazen gelecekte çok ileri bir tarihe verilen vaat bazen de bir sosyal sorumluluk projesinin ta kendisi olarak gerçekleştirilen yeşil badana , günümüzde de hız kesmeden devam ediyor . Öyle ki bazı şirketler , içi boş çevreci söylemlerle dolu kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin iletişimine , projenin yatırım maliyetinden fazla bütçe ayırıyor . Bugün tüm sektörler ; güzellik , moda , temizlik , ev ürünleri vs . sürdürülebilirliği odağına koymuş gibi görünen markalarla dolup taşıyor . Tümü , çığır açan doğal içeriklerinden , çevreye verdikleri -nispeten- az zararlardan bahsediyor . Ancak bu iddiaların hangileri gerçekten doğru ? Sahte vaatleri nasıl ayrıştıracağız ? Kanıt eksikliği olan , muğlak ifadeler içeren veya basitçe yalan söyleyen markaları nasıl anlayacağız ?
����������������� �������������
Yeşil badana yapan işletmeleri ve ürünleri ayırt etmenize yardımcı olacak birkaç kolay ipucunu
aşağıda bulabilirsiniz . ------------------------------------------------------------
Etikette “ doğal ” yazıyorsa dikkat edin ! “ Doğal ” kelimesini kullanmak her sektörden her firma için oldukça kolaydır . Çünkü yasal düzenlemelerde tanımlanmış net bir ifadesi yoktur . Bitkilerden , topraktan , hayvanlardan minimum işlemle ve kimyasal eklenmeden alınmış gibi bir anlamda kullanılabilir . Ancak arsenik , uranyum ve cıva da doğal elementlerdir . Unutmayın tüm “ doğallar ” yeşil değildir . Bir ruj üreticisinin balinalardan aldığı yağ düşünülürse “ doğal ” olması iyi bir özellik olur mu ?
------------------------------------------------------------
Nasıl veya neden olduğu konusunda bilgi vermeden “% 100 Organik ” veya “ Çevre Dostu ” gibi jenerik , yersiz veya daha abartılı iddialarda bulunan ürünlere karşı dikkatli olun .
------------------------------------------------------------
Albenili ambalajlara güvenmeyin . Bir şirketin kulağa “ doğal ” veya “ yeşil ” görünen bir adı , ambalajı veya stili olması , onun yeşil olduğu anlamına gelmez .
------------------------------------------------------------
59