TED Meşale Dergisi 30.Sayı | Page 52

Canlıların sınıflandırılması da yüzyıllara yayılan çalışmaların sonunda bugünkü yöntemine kavuşur. Bilimsel araştırmalara sağladığı kolaylıkların yanı sıra doğa hakkındaki bilgileri daha yalın biçimde edinmek, öğrencilere konuyu daha rahat aktarmak bakımından oldukça önemli olan taksonominin (sınıflandırma bilimi) temelleri, İngiliz bilim insanı John Ray (1627-1705) tarafından atılır. Yaklaşık 18 bin bitki çeşidini sınıflandıran ve farklı özellikler taşıyan tekil organizmalar için “tür” kategorisini ortaya koyan Ray’den sonra çağdaş taksonominin kurucusu kabul edilen İsveçli Carolus Linnaeus (1707-1778) sahneye çıkar. Linnaeus’un geliştirdiği, günümüze kadar kimi güncellemelerle son halini alan taksonomiye göre canlılar en genel ortak özelliklerden tekil niteliklere doğru şu temel kategoriler altında sıralanır: Âlem>Grup>Sınıf>Takım>Familya>Cins>Tür. Çok tanıdık bir canlı üzerinden örneklenirse “kedi”, hayvanlar (Animalia) âleminin kordalılar (Chordata) grubunun, memeliler (Mammalia) sınıfının, etçiller (Carnivora) takımının, kedigiller (Felidae) familyasının, Felis cinsinin, Felis catus adlı türüdür. Biyolojide kedinin Felis catus, insanın Homo sapiens gibi ikili adlarla anılması da ilkin Linnaeus’un kullandığı, sağladığı kolaylık sayesinde türlerin isimlendirilmesinde benimsenmiş bir yöntemdir. Dikkat edilirse insan kedi ile aynı âlem, grup, sınıf ve takımda yer alır. Özellikler spesifikleştikçe canlıların bulundukları kategorideki nüfus azalır. Tür ise tanımlı organizmaların yalnız kaldıkları kategoridir. Bu kurala istisna teşkil eden örnekler ise canlılığın geçmişine ve geleceğine ilişkin ilginç bilgiler sunuyor. YAŞAYAN FOSİL Türkçede yaygın olarak “mabet ağacı” adıyla bilinen, yer yer “gümüş kayısı”, “filkulağı”, “kız saçı”, “Çin yelpaze çamı” şeklinde anılan Ginkgo biloba, taksonomide enteresan bir yere sahip. Bitkiler (Plantea) âlemine dahil olan ağaç, bu âlemdeki Ginkgophyta isimli özel bölümünün içinde değerlendiriliyor. Ait olduğu takım, (Ginkgoales), familya (Ginkgoaceae) ve cinsin (Ginkgo) kendisinden başka üyesi bulunmuyor. Yani Ginkgo biloba en genel özellikleriyle bir bitki ancak hiç yakın akrabası yok. Çin Budizmi ve Konfüçyüs öğretisinde sembolik anlamlara sahip olan, bu yüzden Çin-Japonya-Kore üçgeninde binlerce yıldır tapınak bahçeleri ve çevrelerinde sıkça rastlanan Ginkgo biloba 1690 yılında bölgeye gelen Alman seyyah Engelbert Kaempfer tarafından bilim literatürüne kazandırılmıştır. Ginkgo biloba’nın taşıdığı çarpıcı ve ayırıcı özelliklerin başında bir “yaşayan fosil” olması geliyor. Yaşayan fosil, en genel tanımıyla yaşayan yakın akrabası bulunmayan, milyon yıllarla ifade edilen zaman dilimleri içinde genetiğinde çok düşük düzeyde değişim gözlenmiş canlıları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Ginkgo biloba’nın dinozorların yeryüzünde olduğu, günümüzden 251 milyon yıl önce sona ermiş Permiyen Dönemi’nden kalan fosilleri ile bugün yaşayan örnekleri arasında büyük benzerlikler keşfedilmiştir. Dünyadaki karalar tek parça halindeyken (Pangea) ikiye bölünmesiyle oluşan iki parçadan kuzeyde kalan dev kıta 51