arenada varlığının son yıllarını yaşayan
Osmanlı Devleti’nin bu döneminde
umudunu yitirmeden çalışan, gelecek
güzel günlere inanan bir yazar kimliğiyle
yazdığı öykülerle geleceği inşa etmesi,
kuruluşuna tanıklık edemeden öleceği
Cumhuriyet’in onun idealleri etrafında
şekillenmesinde pay sahibidir.
Ömer Seyfettin öykülerinde sıkça
rastlanan çocukluk teması yalnızca
yazarın doğduğu topraklardan uzakta bir
hayat sürmesi sonucu oluşan bir özleme
dayanmaz. Yazar, çocukluk kavramı
üzerinden devletin eski, güzel, mutlu
günlerini hasretle anar. Yine çocuklara
özgü bir heyecanla gelecek günlerin
eskilerden de güzel olacağına inanır.
Bunu yazarın hikâyelerine konu ettiği
değerlere bakarak çıkarmak mümkündür.
Kısa yaşamına sığdırdığı onlarca öyküde
Ömer Seyfettin’in en fazla öne çıkardığı
tema yurt sevgisi olarak görülür. Bu
saptama yanlış olmamakla birlikte, onu
salt bu alana hapsetmek büyük yazara
haksızlık olacaktır. Ömer Seyfettin’deki
vatan-millet düşüncesi kuru kuruya,
hamasi bir söylemden ibaret değildir. O
güne dek Türk edebiyatında görülmemiş
şekilde toplumun bütününü ilgilendiren
konuları bireyleri merkeze alarak işlemeyi
başaran yazarın metinlerine göre milletin
mutluluğu insanca yaşama seviyesine
çıkıldıkça sağlanabilir. Bunun içinse
kadın-erkek eşitliğinden dinsel baskıların
ortadan kaldırılmasına pek çok öneri,
eskiye saplanmanın anlamsızlığından
Avrupa karşısında küçüklük duymanın
yersizliğine çokça görüş onun öykü
karakterleri aracılığıyla dile gelir. Ömer
Seyfettin’in hikâyelerinde rastlanan ilgi
çekici bir öğe de mizahtır. Milli duyguları
harekete geçirmek için yazdıklarıyla
daha çok anılan yazar, toplumdaki
aksaklıkları ve ahlaki zaafları bulunan
kişileri anlatmak için mizaha ustaca
başvurur. Yüksek Ökçeler, Aşk ve
Ayak Parmakları, Bir Vasiyetname gibi
hikâyeler Türk mizah edebiyatının ilk
yetkin örnekleri arasında sayılır. Efruz Bey
başlıklı romanında ise II. Meşrutiyet’ten
I. Dünya Savaşı’na geçen dönemde
yaşamış, imparatorluğun kurtuluşu için
çeşitli görüşler ortaya atmış ünlü isimler
yapıtın başkarakteri Efruz’un kişiliğinde
birleştirilir. Eleştiri dozu oldukça yüksek
bu metin edebiyatımızı parodi ve pastiş
teknikleriyle tanıştırması bakımından da
önemlidir.
1920 yılında,
henüz 36 yaşındayken hayata veda
eden Ömer Seyfettin kısa ömrü
boyunca durmadan öğrenmeyi,
dünyayı takip etmeyi, Türkiye’yi
ve Türk edebiyatını çağın ötesine
taşımayı ilke edinmiştir. Meyvelerini
göremese de Türkçe onun düşlediği
yönde sadeleşme ve gelişme
yoluna girmiş, Türk öykücülüğü
kendisini takip eden kuşaklarca
dünyada adından söz edilir seviyeye
ulaştırılmıştır.
43