Kısa sayılacak bir zaman dilimi içinde,
edebiyatın merkezine yerleşen
romandan sonra kısa hikayeler de yeni bir
edebi tür olarak kültür hayatında yerini
alır. 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde
Fransız yazar Guy de Maupassant ile Rus
yazar Anton Çehov öyküleriyle neredeyse
tüm dünyada tanınan kalemler olmuştur.
Bu iki isim aynı zamanda iki farklı öykü
türüne adlarını verecek; olay örgüsünün
öne çıktığı öyküler “Maupassant tarzı”,
durumların, yaşam kesitlerinin, kişilerin
duygusal gelgitlerinin öncelendiği
öyküler “Çehov tarzı” olarak anılacaktır.
Guy de
Maupassant
1850-1893
Anton
Çehov
1860-1904
Sözü edilen dönemde bir yandan
çöküşünü durdurmaya, diğer taraftan
Avrupa’nın son iki yüzyılda geçirdiği
dönüşümü hızlı biçimde hayata
geçirmeye çalışan Osmanlı Devleti’nde
edebiyat camiası oldukça hareketlidir.
Divan Edebiyatı’nın kalıpları terk
edilmiş, çağdaş Fransız şiirinin etkisiyle
yeni denemelere girişilmiştir. Kısıtlı
olanaklarla olsa da gazete ve dergilerin
yaygınlaşmasıyla düşünce yazıları kültür
hayatımıza girmiş, çeşitli dillerden
yapılan roman ve oyun çevirileriyle
nesir alanında ilk örnekler ortaya
çıkmaya başlamıştır. Daha sonra romana
yönelecek ve asıl ünlerini burada
kazanacak Sami Paşazâde Sezai, Hüseyin
Rahmi (Gürpınar), Halit Ziya (Uşaklıgil)
gibi isimlerin yanı sıra 36 yıllık kısa ömrü
boyunca öykü türünde ısrar edecek, bu
edebiyat disiplinini geleneksel hikaye
anlatma biçiminin dışına çıkaracak özgün
adımları atacak, bu yönüyle de Türk
öykücülüğünün kurucusu sayılacak isim
ise Ömer Seyfettin olacaktır.
Ömer Seyfettin, 1884 yılında Gönen’de
(Balıkesir) dünyaya gelir. And adlı
öyküsünün girişinde yer alan “Ben
Gönen’de doğdum” cümlesi, bugün,
altında Ömer Seyfettin imzasıyla ilçenin
girişinde büyük bir levhada Gönen’e
girenleri karşılamaktadır. Babası
Osmanlı ordusunda subaylık yapan
Ömer Seyfettin’in annesi, oğlunun
eğitim hayatının tayinler nedeniyle
çeşitli şehirler arasında geçmesini
önlemek amacıyla küçük Ömer’le
birlikte İstanbul’a yerleşir. Burada Baytar
Rüştiyesi’ni bitiren Ömer Seyfettin, baba
mesleğine yönelmek üzere Edirne Askeri
Lisesi’ne kaydolur. Yazar, bu okulda
edebiyatın büyülü dünyasıyla tanışacak,
edebiyat heveslisi her genç gibi şiirler
karalamaya başlayacaktır. İlk şiiri, 1901
yılında Harp Okulu öğrencisiyken
yayımlanan Ömer Seyfettin bundan iki yıl
sonra mezun olarak teğmen rütbesiyle
orduya katılır.
1911’e kadar çeşitli birliklerde görev
yapan Ömer Seyfettin, yaşamını
edebiyat uğraşıyla sürdürmek
niyetiyle subaylıktan istifa eder. Ancak
Balkanlar’da bulunduğu yıllarda
yakından şahit olduğu hareketlilik onu
edebiyatla birlikte siyasete yönlendirir.
Balkan Savaşları patlak vermek üzeredir,
Osmanlı Devleti çöküşün eşiğindedir.
Uzun yıllardır süren toprak kayıplarına
yenileri eklenecek, üstelik bu kez milletin
bağımsızlığı da tehlikeye düşecektir.
Bu düşüncelerle kaydolduğu İttihat
ve Terakki Fırkası’nın gayriresmi yayın
41