Tarımın önkoşulları olarak uygun toprak,
yeterli miktarda su ve optimal sıcaklık
sayılabilir. Bunun yanı sıra tohumun
ekilmesi, yetişme sürecinde tarlanın
sürülmesi ve ürünün toplanması işin
içine insan unsurunu dahil eden süreçler.
Tüm bunlar belirli arazilerin etrafında
bulunmayı ve oraya yerleşmeyi zorunlu
kılan etmenler. Dolayısıyla besinini
topraktan sağlamaya başlayan insan ister
istemez yerleşik hayatı da keşfetmiştir.
Suyun tarlaya istenen oranda akmasını
sağlayacak yapılar inşa etme ve arazinin
bakımı için işbölümü gerçekleştirme
gibi iki örnek üzerinden bakacak olursak
uygarlığın ilk adımlarının da tarıma bağlı
şekilde kendiliğinden geliştiğini görürüz.
Yapılaşma, zaman içinde şehirleşmeye
evrilecek; işbölümü ise modern
terminolojiyle adına klan, kabile, ulus, her
ne dersek diyelim “toplum” kavramını
doğuracaktır. Daha önce günlük veya çok
kısıtlı süreli besin ihtiyacını karşılayabilen
insanoğlu, bir tohumdan bin ürün
aldıkça besinini uzun süre saklamayı
başaracak, ilerleyen zamanda bu fazla
ürünlerin takasının ortaya çıkmasıyla
ekonomi kavramı doğacaktır. Yerleşik
yaşamın sunduğu olanakların başında
sağlıklı doğum oranın artması gelir. İnsan
ömrünün de görece uzamasıyla tarım
sonrası dönemde dünya nüfusunda
büyük bir patlama yaşanacak, küçük
gruplar halinde göçebe yaşayan
insanların karşılaşmadığı sorunlar
baş gösterecektir. Türdeşler arası
anlaşmazlıkların çözümü için ortaya çıkan
başta hukuk olmak üzere pek çok kavram
da kuşaklar içinde insan yaşamında
yer edecek, birlikte yaşama gelenekleri
Neolitik Dönem’de oluşacaktır. Gıda
ihtiyacını gidermenin ötesinde kurumlar
geliştiren insan, komşularla iletişime
geçtikçe sanattan felsefeye, bilimden
spora “insan dünyası”nı ilmek ilmek
dokuyacaktır.
Belirtmeden geçmemek gerekir ki tarımın
doğaya, “su kaynaklarını ve toprağın
niteliğini dönüştürerek tek hücrelilerden
memelilere tüm canlıların yaşamını uzun
süreçte olumsuz etkileyecek saldırganca
bir müdahale olduğu” iddiası, günümüz
bilim dünyasında dillendirilmektedir.
Tekerleğin icadından otomobilin
yapımına geçen binlerce yıl ile ilk
otomobilin yapımından günümüz ulaşım
teknolojilerine ulaşılması arasında 150
yıl kadar bir zaman bulunması gibi bir
örnekten hareket edersek; insanlığın aynı
temel ihtiyaçlar etrafında döndüğünü
ancak doğal veya insani etkiler altında
bu ihtiyaçlarını gidermenin daha
rahat yollarını aradığını söyleyebiliriz.
Biliyoruz ki Evren içinde Dünya’nın
tarihi, dünya üstünde insanın tarihi,
insan tarihi söz konusu olduğunda
ise 120 bin yıl mikronla ölçülecek
küçüklükte yer kaplıyor. Tarımın “dün”
icat edildiğini düşünerek hayata
bakmak, geleceğin inşası için faydalı bir
adımdır. Bir tohumdan bugün “insana
dair” dediğimiz her şeyin yetişmesini
sağlayan insanoğlunun gelecekteki
sorunları bugünden çözmeye girişmesi,
yani günümüz teknolojisinin yarını
hedefleyerek gelişmesi de benzer bir
yaklaşımın ürünüdür.
39