TED Meşale Dergisi 30.Sayı | Page 38

18. yüzyıl ortalarında başlayan Endüstri Devrimi’nin ekonomik, toplumsal ve siyasi gelişmeleri tetiklediği, olumlu veya olumsuz bugünümüzü belirleyen onlarca olayın temelinde yattığı biliniyor. Geçtiğimiz 200 yıla kabaca baktığımızda Avrupa’da sanayileşmenin başlamasıyla hammadde ihtiyacı dolayısıyla sömürgeciliğin filizlendiğini, bu sürecin I. Dünya Savaşı’na zemin hazırladığını görüyoruz. Öte yandan bugün “çalışma hayatı” dediğimiz ve hiç sorgulamadan kendimizi içinde bulduğumuz düzen, günde üç öğün yemek gibi bir alışkanlık. “Boş zaman değerlendirme” gibi bir kavram da aynı kaynaktan doğuyor. Nasıl ki 2000 sonrası doğumlu bireyler günümüzde cep telefonu ve internetin olmadığı bir dünyayı hayal etmekte zorlanıyorsa 20. yüzyıl insanı da Endüstri Devrimi sonrası ortaya çıkan kavramların yokluğunu düşünemiyordu. İnsanlık tarihi için çok çok kısa sayılacak bir zaman diliminde dünyanın her köşesinde, gündelik alışkanlıklardan devlet yönetimine her alanda etkili sonuçlar doğuran bu devrimden yaklaşık 120 bin yıl önce gerçekleşen başka bir devrim ise hâlâ etkisini sürdüren, dahası insan türünün biyolojik ve kültürel evrimini şekillendiren niteliğe sahipti. Etkisi öyle büyük ve köktendi ki o günden bu yana değişen her şey aslında yalnızca biçim değiştirdi. Kendisinden önceki yaklaşık 2,5 milyon yıl boyunca insan türünün hayatta kalabilmek için boğuşmak zorunda olduğu güçlükleri azalttı; şehirlerin, devletlerin kurulmasını, kültür dünyasının oluşmasını sağladı. Üstelik Tarım Devrimi adlı bu sürecin altında yatan, bir avuç tohumdu… Politik devrimler bir başlangıç tarihiyle saptanabilir. Fransız Devrimi’nin 1798, Sovyet Devrimi’nin 1917’de gerçekleştiğini söyleriz. Ancak söz konusu yıllarda yaşananlar bir sürecin ürünüdür; üstelik süreç tamamlanmamış, sonraki yıllarda da etkisini sürdürmüştür. Doğaya veya toplumsal yaşama baktığımızda ise de geniş etkileri olan olayların bir çırpıda doğmadığını görürüz. Değişimi hazırlayan koşulların devrimin ertesi günü ortadan kalktığını, bambaşka bir akışın egemen olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Homo sapiens’in yeryüzündeki son 120 bin yılını şekillendiren Tarım Devrimi de birdenbire gerçekleşmediği gibi Endüstri Devrimi’nden sonra da etkilerini yitirmemiştir. Yani insanlık hem düz, hem mecaz anlamıyla, hâlâ o küçük tohumların ürünlerini topluyor. Yazının icadından binlerce yıl öncesinden söz ettiğimize göre bu konudaki tek kaynak arkeolojik buluntulardır. Dünyanın her köşesinde süren arkeolojik kazılarda rastlanan yeni buluntular bugüne dek bilinenleri gözden geçirmeye zorlamakta, bazen çok uzun zaman dilimlerinin tarihinin yeniden yazılmasını zorunlu kılmaktadır. Eldeki buluntular üzerinden oluşmuş yaygın kabule göre en uzak atalarımız önce ölü hayvanların etlerini ve yabani bitkileri yiyerek hayatta kaldılar. Alet yapımının gelişmesiyle hayvanları avlamaya başlayan insan soyu uzun süre avcı-toplayıcı bir yaşam sürdü. Bu döneme ait bulgular insanların küçük gruplar halinde, ama belli bir bölgeye yerleşmeden, mevsim koşullarına göre avlanacak hayvanların ve meyvesi toplanabilecek bitkilerin peşinde yer 37