SPOR
O L İ M P İ YAT P O DY U M U N D A K A D I N L A R I M I Z
Türkiye, dünyanın en büyük spor
organizasyonu olan Olimpiyat
Oyunları’nda ilk kez 1936 yılında madalya
kazanır. Ancak 1936 Berlin Olimpiyat
Oyunları’nı ülkemiz için daha önemli kılan
özellik, Türkiye’nin Olimpiyatlarda ilk
kez kadın sporcularla temsil edilmesidir.
Eskrim dalında müsabakalara çıkan Halet
Çambel ve Suat Fetgeri Aşeni, nüfusu
Müslüman bir ülkeden Olimpiyatlara
katılan ilk kadınlar olarak da tarihe geçer.
Halet Çambel daha sonra arkeoloji
eğitimini tamamlayacak, uzun yıllar
İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyeliği
yapacak ve Türkiye’de arkeolojinin
gelişimindeki kilit isimler arasında
anılacaktır.
Kadınların toplumsal yaşamda erkeklerle eşit koşullara sahip olması için verilen
mücadeleler 20. yüzyılın en önemli konuları arasındadır. Özellikle II. Dünya
Savaşı’ndan sonra Avrupa ve Amerika’da yükselen her tür ayrımcılığın ortadan
kaldırılmasına yönelik düşünceler en çok kadın-erkek eşitliği konusunda ses getirir.
Buna karşın gelişmişlik endekslerinde en üst sıralarda yer alan ülkelerde bile hâlâ
eşit işe eşit ücret başta olmak üzere kadınların çeşitli hak talepleri karşılanmış
değil. Kadınların ne giymesi veya giymemesi gerektiği, hangi saatlerde, nerelere
gidebilecekleri konusunda hiç durmadan konuşan ama neredeyse günde bir kadının
cinayete kurban gitmesi karşısında ağızlarını bıçak açmayan erkeklerin çoğunlukta
olduğu bir toplumda ise kadınların başarıları da ne yazık ki gereken ilgiyi görmüyor.
Konu spor olunca futboldan başka dalların gündemde yer bulmakta zorlandığı
ülkemizde kadın sporcuların elde ettiği önemli başarılar birkaç gün ana haber
bültenlerine konu olduktan sonra unutulup gidiyor.
Türkiye’de en çok ilgi gören spor dalı futbol olsa da ülkemiz milli takım veya
kulüp takımları bazında dünyanın önde gelen ülkeleri arasında değil. Kuşkusuz
Galatasaray’ın 2000 yılındaki UEFA şampiyonluğu ve A Milli Futbol Takımımızın
2002 Dünya Kupası üçüncülüğü gibi bunu bozan istisnalar var. Ancak basketbol,
voleybol gibi takım sporları ile çeşitli bireysel sporlarda ülkemiz adına elde edilen
başarılar bunun ötesine geçiyor. Bu noktada kadın sporcularımız, kısıtlı olanaklarla
elde ettikleri başarılarıyla hem sportif anlamda göğsümüzü kabartıyor hem de
azmin ve çalışmanın sonuçlarını genç kuşaklara anlatıyor.
38
Halet Çambel
Türkiye daha sonra 1948 Londra, 1972
Münih ve 1976 Montreal Olimpiyat
Oyunları’nda birer kadın sporcuyla
katılır. 1984’te (Los Angeles) iki, 1988’de
(Seul) dört kadın sporcuyla Olimpiyat
Oyunları’nda yer alan Türkiye, sekiz
kadınla mücadele ettiği 1992 Barselona
Olimpiyat Oyunları’nda bir ilke imza
atar. Judocu Hülya Şenyurt Barselona’da
bronz madalya elde ederek ülkemizin
makus talihini yener. Daha önce Avrupa
Gençler Şampiyonu ve Avrupa ikincisi
olan Şenyurt ayrıca 19 yaşında Olimpiyat
madalyası kazanarak Türkiye’nin olimpik
madalyaya sahip en genç sporcusu
unvanını da elde eder. Sekiz yıl sonra
2000 Sydney Olimpiyat Oyunları’nda
Hamide Bıçkın Tosun tekvandoda bronz
madalya kazanır. Ülkemiz, özlemini
çektiği Olimpiyat altınına ise 2004 Atina
Olimpiyat Oyunları’nda kavuşur.
O tarihte 21 yaşında olan halterci
Nurcan Taylan Atina’da üç dünya ve beş
rekor kırarak Olimpiyat Oyunları’nda
altın madalya kazanan ilk ve günümüz
itibarıyla tek Türk kadın sporcu olmuştur.
2005’te Avrupa şampiyonu, 2006’da
dünya ikincisi olan tekvandocu Azize
Tanrıkulu da Olimpiyat Oyunları’nda
Türkiye’ye madalya kazandıran
sporcularımızdan. Tanrıkulu’nun
Pekin 2008’de aldığı gümüş madalya
Türkiye’nin kadınlar tekvandoda
kazandığı ilk Olimpiyat madalyası özelliği
taşıyor.
20 yaşındayken 2012 Londra Olimpiyat
Oyunları’nda gümüş, 24 yaşında Rio de
Janeiro 2016’da bronz madalya almaya
hak kazanan tekvandocu Nur Tatar
ise birden fazla Olimpiyatta madalya
kazanan ilk ve tek Türk kadın sporcu
unvanını taşıyor. Spor otoritelerinin
2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda da
madalya beklediği Tatar’ın ayrıca birer
Akdeniz Oyunları, Avrupa ve dünya
şampiyonluğu bulunuyor.
Nur Tatar
39