okyanuslarla da sınırlı değil. Atlantik
ve Pasifik Okyanusları ile Akdeniz’de
gerçekleştirilen bir araştırmaya göre
incelenen tüm ölü kaplumbağaların
midelerinde mikroplastik parçacıklara
rastlandı. Kaplumbağa başına 500
civarında mikroplastikle Akdeniz’deki
kaplumbağalar bu sorundan en fazla
etkilenen canlılar olarak tespit edildi.
Yapılan birçok çalışma bugüne dek
pek çok deniz canlısının mikroplastik
sorunundan etkilendiğini gösteriyor.
Tüm bu olumsuz gelişmelere karşın
insan eliyle yaratılan tehlikelere dikkat
çekmek, hatta bunları bertaraf etmek
için çabalayan kişi ve kuruluşlar da
günden güne artıyor. 2013 yılında, henüz
18 yaşındayken okyanuslardaki plastik
yığınlarını temizlemek için harekete geçen
Hollandalı Boyan Slat bunlardan biri. Slat’ın
kurduğu The Ocean Cleanup adlı örgüt
bugün mühendis, bilim insanı ve bilişim
uzmanlarından oluşan 80 kişilik bir ekiple
okyanus kirliliğine karşı mücadele veriyor.
Pasifik Okyanusu’ndaki Yedinci Kıta’nın
ortadan kaldırılması için kısa, orta ve uzun
vadede planlar ortaya koyan The Ocean
Cleanup, Büyük Pasifik çöp alanının Hawaii
ile California arasında kalan bölümünü
plastik atıklardan temizlemeye hazırlanıyor.
34
The Ocean Cleanup
Yedinci Kıta’yı
temizlemeye hazırlanıyor.
Kısa sürede gerçekleştirdikleri mühendislik
projeleriyle 2015 yılında temizlik harekatı
için sistem geliştirme, 2016 yılında
Yedinci Kıta’nın havadan haritalanması ve
geliştirdikleri sistemin Kuzey Denizi’nde
denenmesinden sonra ekip Pasifik’e
açılmaya hazır durumda. 2020’de
başlayacak temizlik, plastik yığınını
bariyerlerle belli bir alana hapsetme, bu
yığını rüzgar, dalga ve akıntı gücüyle
gemilere taşıma prensibine dayanıyor.
Üstelik toplanan plastiklerin geri dönüşüm
tesislerine teslim edileceği proje sırasında
kullanılan tüm enerji okyanus gücünden
veya güneşten elde edilerek hiçbir ek
kaynağa ihtiyaç duyulmuyor.
İnsanoğlunun sorumsuzca attığı çöplerin
yanı sıra düzenli toplanan atıkların uygun
şekilde depolanmaması da bu çöpten
kıta kadar tehlikeli sonuçlar doğuran bir
durum. Gelişmiş ülkeler hem ekonomilerini
korumak hem de tüketimin çevreye
etkisini en aza indirmek için atık yönetimi
konusunda Ar-Ge çalışmaları yürütüyor.
Atıkların ayrıştırılması, toprağa veya suya
sızmayacak şekilde depolanması, geri
dönüştürülebilir malzemelerin tekrar
kullanıma sunulması, enerji üretiminde
kullanılabilecek atıkların ilgili tesislere
transferi gibi başlıklar giderek önem
kazanıyor. Ülkemizde de hem çocuk yaştan
itibaren bireylere bu bilinci kazandırmak
hem de kurumsal bazda atık yönetimini
örgütlemek için Sıfır Atık projesi hayata
geçirildi. Atık türlerine ve proje içeriğine
ilişkin detaylı bilgiye aşağıdaki karekodu
cep telefonunuza okutarak ulaşabilirsiniz.
Atıkların oluşturduğu somut sorun
doğaya insan müdahalesinin kaçınılmaz
bir sonucu. Bilim dünyası insan etkilerinin
gezegenimizde yol açtığı dönüşümler
üzerine uzun yıllardır çalışıyor. Öyle ki
2000 yılında Paul Crutzen ve Eugene
Stoermer adlı iki bilim insanı tarafından
ortaya atılan “Antroposen” (İnsan Çağı)
kavramı dünyanın 65,5 milyon yıldır
süren Senozoik Zaman’dan çıkıp yeni bir
jeolojik evreye girdiğini iddia ediyor. İkiliye
göre dünya, atom bombası kalıntılarının
toprağa sızması, nükleer denemeler,
tarımda kimyasal maddelerin kullanılması
gibi nedenlerle 20. yüzyılın ortasından
itibaren yer katmanlarında oluşan kalıcı
değişiklik yüzünden artık yeni bir jeolojik
dönemdedir. Bu dönem, öncekiler
gibi doğal süreçlerin etkisiyle değil,
doğrudan insan etkinliklerinin sonucunda
tetiklenmiştir. O yüzden adı da “İnsan
Çağı” olmalıdır.
16. İstanbul Bienali ve Yedinci Kıta
İnsan etkinliklerinin yerküreyi
şekillendirerek yeni bir jeolojik çağın
başlayıp başlamadığına kesin olarak
karar verilmesi için Uluslararası Yer
Bilimleri Birliği’ne (International Union
of Geological Sciences / IUGS) bağlı
Uluslararası Katmanbilgisi (Stratigraphy)
Komisyonu “Antroposen Çalışma
Grubu” oluşturuldu. Grubun 2021 yılında
Antroposen’in yeni bir jeolojik çağ olarak
kabul edilmesini önerecek raporunu
açıklaması bekleniyor. IUGS raporu
onaylarsa kavram, bilim literatürüne
resmen girecek.
14 Eylül - 10 Kasım 2019 tarihleri
arasında gerçekleştirilen 16. İstanbul
Bienali’nin teması “Yedinci Kıta”ydı.
Bienal kapsamında 25 ülkeden 56
sanatçının 220’den fazla eseri sergilendi.
Bienal küratörü Nicolas Bourriaud,
“Antroposen’in en görünür sonuçlarından
biri, ‘Yedinci Kıta’ adı verilen devasa
atık yığının oluşumu oldu: Yedinci Kıta,
merkezsizleşmiş bir dünyanın antropolojisi
ve çağımızın bir arkeolojisidir. Günümüzün
sanatsal üretimini, bilindik kıtalarla
devasa yapıların çok uzağında yer alan
bir farklılıklar takımadası ve çoklu evren
olarak sunar. Yedinci Kıta, sanatı insanın
etkilerini, takip ettiği yolları, bıraktığı izleri
ve insan olmayanlarla etkileşimini araştıran
moleküler bir antropoloji olarak tanımlar”
diyerek seçilen temanın önemine dikkat
çekiyor.
35